4 Nisan 2016 Pazartesi

ORTAYA KARIŞIK BLED




Yolculuğa çıkmaya hazır mısınız ?


Şimdi gözlerinizi kapayın ve nerede olmak istediğinizi hayal edin.....

Daha önce hiç kimsenin ayak basmadığı bir kumsal mı?
Küçük şirin mi şirin rengarenk evlerin olduğu bir köy mü?
Ya da ortasında küçücük bir adası olan enfes bir göl mü?

Bunu sizin hayal gücünüze bırakıyorum.

Ve....

Ortasında küçücük bir adası ve o adanın içinde minik bir kilisesi olan bir gölü anlatıyorum.

Slovenya'nın meşhur gölü Bled.








Yolculuk başlıyor!!!

İşte haritamız ve rotamız.


 









Öncelikle Bled'e en ucuz nasıl gidilecekti?

Tüm havayolları  şirketlerinin fiyatlarını araştırdığımda, Bled 'e en yakın yer olan Ljubljanaya(Lubliyana) biletlerinin 600 TL den başladığını öğrendim.

Ama biz çok daha ucuz ve zorlu bir yolculuk seçtik.

Maceramızı dinlemeye hazırmısınız??

Öncelikle Wizz Air'den  25 Euro ya Budapeşte 'ye gidiş bileti aldık. Wizz Air Sabiha Gökçen  Budapeşte arasında da çalışan Macar havayolları şirketi.
Aynı Pegasus konseptin de. Sadece ufak bir kabin bagajını alıp ikramsız olarak ucuza seyahat yapabiliyorsunuz.


Öğlen saatlerinde Budapeşte'deydik. Hava alanında bizi arkadaşım Gülnur'un kardeşi karşıladı. Daha önce geldiğimizde göremediğimiz  yerlerin bir çoğunu  bize gezdirdi. Özellikle Margrid adasındaki müzikli ışık gösterileri bir harikaydı.












Budapeşte'den ne yemeden dönmedim. Tabii ki Macarların meşhur tatlısı Kürtöskalacs.
Geçen geldiğimizde yemiş, tadı damağımızda kalmıştı.
Kesinlikle yemeyen herkese tavsiye ederim.





Artık hava kararmaya başlamış biz bütün gün gezmenin yorgunluğu ve dağılmış lığıyla son bir  Parlamento binası ve Buda Castle manzaralı bir foto çekerek  otelimize doğru yola  koyulduk.

Resim yazısı ekle
 Gezi arkadaşım düzenli ve dakik ben bir o kadar rahat ve son dakikacı. Sabah 06:00 da Ljubjana'ya otobüsümüz var. Nepliget otobüs terminaline bu kadar yakın bir otel seçtiğimden dolayı kendimle gurur duydum. Otobüsümüz tam zamanında geldi.Bileti  bir kaç ay öncesinden aldığımdan  fiyatı gayet uygundu.15 Euro:))

Macaristan'dan Slovenya'ya giderken önce Hırvatistan sınırında sonra Slovenya sınırında pasaport kontrolü yapıldı. Öğlen saatlerinde  Zagreb'teydik. Karnımız açıkmış tı. Terminalin yakınındaki börekçiden börek almak istedim. Ama alamadım. Çünkü ne Euro ne de kredi kartı geçiyordu. Börekler sıcak sıcak bana bakarken bayan da bana 'only  Kuno' diyordu. Hırvatistan Avrupa Birliğine geçmişti geçmesine ama Euro değil de kendi paralarını kullanmaya devam ediyorlardı. Börek almadan gider miyim hiç:))  hemen bir Hırvat bankası bulup  100 kuno çektim. Börekler 25 Kunoydu. Diğer Kunolar hatıra para alarak bana kaldı. Bu paraları kullanmak için tekrar Hırvatistan'a gidilecek:))

Otobüsümüz 15 dakikalık Zagreb molasından sonra Ljubljana'ya doğru yola koyuldu. Öğleden sonra 2 civarı Ljubljana'daydık.

Şehirde futbol takımlarının bir kutlaması vardı. Amanın oda ne her tarafta çirkin:)) erkekler






Tipik bir Avrupa şehri gibi ortasından bir nehir geçiyor. Tarihi köprüleri dokusu bozulmamış evleriyle Ljubljana'ya bayıldık. Şehir merkezinde insanlar toplanmış,çocuklar balon gösterisi yapan adamı seyredip eğleniyorlardı.



Nehire paralel olarak yürümeye devam ettik. Nehirde kanolarına binen insanlar vardı.
Yukarıda bir kalenin olduğunu görünce hemen oraya çıkmaya, şehri birde yukarıdan görmeye karar vermiştik ki, bir küçük şehir içi treni yanımızda durdu. Biz de nereye gidiyor acaba demeden trene
atladık. Tren kıvrıla kıvrıla tepeye doğru çıkmaya başladı evet kaleye çıkıyordu. Beş dakikalık küçük bir tren seyahati sonrasında kaleye vardık. Kişi başı 4 Euro muzu da verdik. Dönüş Finuküler 3 euro bu arada:))
















Kaleden şehrin görüntüsüne biraz seyre daldıktan sonra  finükülerle aşağıya indik.
Meşhur Ejderha köprüsünü görmeden geçemezdik. Tam fotoğrafını çekerken  Özlem Tunca ve oğlunun burada program çekimi yaptıklarını gördük.
Küçük bir sohbet ve foto sonrasında onlardan ayrıldık.












Şehrin merkezinde ufak bir mola daha verip görüntüsüne dayanamayıp aldığımız sandviçlerimizi yiyerek sonunda Bled'e gideceğimiz otobüs terminaline yöneliyoruz. Metelkova ya gidemedik:(
Lütfen siz  daha fazla vakit ayırıp bizim yerimize de gidin.






Terminalden Bled otobüs biletlerimizi 5 Euro ya aldık.

Kuzeye  doğru ilerlerken yeşile doymuştuk. Küçük, büyük balkonları çiçeklerle süslü dağ evlerinin arasından geçerek 1 saat sonunda nihayet Bled'e ulaşmıştık.

Hava kararmaya başlamış, gölün üzerine kara bulutlar çökmüştü. Bu manzarayı görünce biraz moralimiz bozulsa da şehir merkezine yakın mesafedeki otelimizi görünce keyfimiz yerine geldi. Eski ama üzeri sarmaşıklarla dolu, göl manzaralı bir oteldi.

Garni Hotel Jardan kişi başı 30 Euro oda kahvaltı.









  
Sabah erkenden uyandık. Güzel bir kahvaltı sonrasında, sahile inerek gölü turlamaya başladık.

Hava açmış, gölün üzerinde ördek ve kuğular süzülüyordu. Tepede kaleyi görünce hemen o tarafa yöneldik. Küçük bir tırmanma sonrasında kaledeydik . Ve İşte o muhteşem manzara.....

Kaleden ayrılmamız biraz uzun sürdü. Gölün rengi, güneşin yansımaları, küçük ada ve üzerindeki küçük kilise bizi büyüledi.




















     
Gölün koruma altında olduğunu  motorlu taşıtla gölde gezinmenin, böcek, sivrisinek ilaçlaması yapılmasının yasak olduğunu öğreniyoruz. Ah adamlar değerlerini ve doğayı nasıl koruyorlar. Çok özendim valla. 

Kaleden inişe geçerken artık  hedefimiz gölün ortasındaki küçük ada.

Yolumuzun üzerinde   bir iskelede mola verip ördeklere, çantamızda kalan yiyeceklerimizden verdik.
İskelede güneşin tadını çıkaran anne ve oğlu çok tatlıydı. 













Adaya yolcu taşıyan teknelerin olduğu  yere geldiğimizde, kişi başı 12 Euro ya adaya gidebileceğimizi öğrendik. Benim gene cimriliğim tuttu. İstanbul'dan Budapeşte'ye 25 Euro ya gelmişiz. Yüzerek  sanki ulaşacağımız bu adaya gidip gelmeye iki kişi 24 Euro verilir mi? 
Gitmekten vazgeçtik.

O sırada kafeterya da meşhur Kremni Rezna tatlısının satıldığını görünce tüm ilgim o tarafa kaydı. Bizim milföy pastamıza benziyor ama daha lezzetlisi. Tatlıyı yiyince keyfim yerine geldi.





Etrafa bakarken ileride ağacın altında sandal kiralayan bir adam gördüm. Hemen yanına gidip fiyat sordum. Kişi başı 5 Euro  Evet işte bu. Arkadaşım" nasıl yani sandalı biz mi kullanacağız ben kürek çekmeyi bilmem" derken ben adamla anlaşmayı yaptım bile:)


Bir saat içinde adaya gidip dönmemiz gerekiyordu. Bu arada benim de kürek çekmeyi bilmediğimi itiraf edeyim. Ama arkadaşıma çaktırmıyorum. " Boğaz çocuğuyuz biz hallederiz " diyorum.

Küreklerin bu kadar ağır olduğunu hiç düşünmemiştim. Yanımızdan geçen teknelerdeki insanların garip bakışları altında kürekleri göle düşürmeden 20 dakika da adaya varabildik.


Vardık ta yanaşma kısmı muamma. Kenarda olan bir çiftin yardımı sayesinde sandalımızı kıyıya bağladık.

20 dakika geliş 20 dakika da dönüş olsa adada 20 dakikamız var. Ada zaten minicik. Kilisenin içini şöyle bir hop gezip 99 merdivenlerde poz verip  sonrasında sandalımızdayız.

Bu adanın hikayesini anlatmadan geçemeyeceğim.

İnanışa göre;yeni evlenen çiftler bu 99 merdiveni konuşmadan ,eşini kucağında taşıyıp,
kilisedeki çanı çaldıkları zaman,ömür boyu mutlu oluyorlarmış.

Denemeye değer ne dersiniz??



Dönüş yolu gidişe göre biraz daha zorluydu. Ters rüzgar yedik:)))Bir ara sanki karaya ulaşamayacağımızı zannettim. İki ileri bir geri gidiyorduk. Sahile yaklaşırken sandalcının 'bravo başardınız' der gibi bakışları altında, büyük bir gururla sandalı geri teslim ettik.

Artık dönüş otobüsüne yetişmemize bir saatimiz kalmıştı. Gölün diğer kısmını yürüyerek tamamladık.
Ve "buraya bir günlüğüne gelinir mi"  diyerek arkamıza baka baka Salzburg'a doğru yola çıktık.

SON OLARAK

Buraya ne zaman gidilmeli?

Kiminle gidilmeli?


Neden gidilmeli? sorularına cevap vereyim istedim.

Mümkünse bahar aylarında,eşinizi yada sevgilinizi alıp,romantik bir tatil için gidilmeli Tabii ki:))


Hedefimizde rüyalarmızı süsleyen Hallstatt var.Bir sonraki yazımda orayı anlatacağım sizlere.


Maceralarınız bol, gezileriniz ekonomik olsun:))

Hoşça kalın, 























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder