10 Ocak 2018 Çarşamba

MARZİPAN TADINDA BİR ŞEHİR LÜBECK






Gezilerin hep planlanmış, gidilecek yerlerin  hep araştırılmış olması sart mı?
Bazen de akışa bırakıp, gideceğin yere yakın haritadan bir yer seçersin.
Sanki piyangodan ikramiye çıkmış gibi seni sevindirir.
İşte Lübeck gezim  benim icin böyle bir gezi oldu.

Lübeck  mi? Neresi orası? diyenleri duyar gibiyim.

Lübeck Almanya'nın Baltık denizine açılan kapısı. Bin yıla yakın  tarihiyle orta çağı yaşattıran, etrafı suyla kaplı küçücük bir tarihi adanın içinde yedi kule ve  beş kilise barındıran,  Dünya Kültür mirası olarak korumaya alınmış bir şehir.

Kiremit rengi tuğla ile örülmüş  ve üzerleri yosun tutmuş evler gördüğümde çok yağış alan bir Kuzey ülkesinde olduğumu hissederim. Lübeck' te gezerkende sanki Almanya da değil de Danimarka'nın yada Belcika'nın bir şehrinde geziyor hissi uyandı içimde. Lübeck'in tarihine baktığımda çok kısa bir süre Danimarka prensliğinin hakimiyeti altında kaldığı ama Hitler döneminde Almanya sınırları içersine girdiğini öğreniyorum.

Lübeck e nasıl geldim.

Hamburg'dan 17:35 treni ile  Lübeck'e  doğru yola çıktım. 40-45 dakika sonra Lübeck tren garındaydım.
Tren den indikten sonra ilk hedefim otelime  yerleşip, sonrasında şehri gezmekti.
Otel krokisiyle yola çıktığım anda karşımda Walt Disney den fırlamış bir şato ve altı ışıklı bina çıktı.
Burası Lübeck in tarihi adasının giriş kapısı Holsten kapısıydı.





Otel rotamdan uzaklaşarak bu güzel ve ışıklı ve  beni çeken şehre giriş yaptım.Her yer ışıl ışıl her taraftan ayrı bir tarih ve kule fışkırıyordu.
Biraz sokaklarda dolaştıktan sonra çok da yağmur başladığından şehrin tarihi adasının hemen dışındaki otelime  yerleşip, dinlenmeye çekildim.
Sabah erkenden otelde  kahvaltımı  yapıp dışarı attım kendimi.Güneş biraz da olsa kendini göstermişti.Akşam yağmurda ıslanarak geçtiğim yollardan şimdi gülen bir yüzle geçiyordum.
Ve derken o güzel manzarayla karşılaştım.
Yalnız başıma olsam da "Ya sen ne güzel bir şehirsin" diye bağırdım.
Allahtan kimseler yoktu etrafta:)








Sonrasında İlk durağım Dom katedrali.Lübeck in en eski yapılarından biri.2.Dünya savaşında  çok büyük yara alıp, çatısının yanmasına rağmen sonraki yıllarda tekrar restorasyon yapılarak bugünkü güzelliğine ve  ihtişamına kavuşmuş.Ne yazık ki saat erken olduğundan henüz açılmamıştı.İçerisini göremedim.





Ara sokaklarda birbirinden güzel evlerin arasından geçerek  Kukla müzesinin oraya vardım.
Az vaktim olduğundan içini gezmeden yoluma devam ettim.










Ve dün akşam ışıklandırılmış halini  gördüğüm yan yana dizilmiş altı güzel bina.Bu binalar eskiden tuz deposu olarak kullanılıyormuş.







Ve Holsentor kapısı 1477 yılında yapımı tamamlanmış.Bir çok yıkıma ve restorasyona karşılık sonunda dimdik ayakta kalabilmiş .Lübeck tarihi adasının sağlam kalabilen iki kapısından biri.
Diğeri ise Kuzey kapısı Burgtor.









Şehrin kuzey kapısı Burgtor u  biraz yamuk çekmişim.Yoksa Piza kulesi  gibi eğik değil:)))



Bu kapıdan dümdüz ilerlediğinizde Breite sokağına,  yani şehrin kalbi alışveriş caddesine geliyorsunuz.Bu cadde de neler mi var.Alışveriş yapacağınız ünlü markaların dükkanları cafeler ve de
Nıedergger yani Lübeck'e marzipan yani badem ezmesi ününü veren dükkan.

Marzipanın tarihçesi çok eski yıllara dayanıyor.İran'da keşfedilip  Türkler yoluyla Avrupa'ya yayıldığını söyleyenler var.Kim  keşfedip kim bulduysa da burada bu is bir sanata dönüşmüş.

Bu çikolata ile kaplı badem ezmesini sizde daha önceden yemiş olabilirsiniz.Bundan bir kaç ay önce Stutgart gezimde bu badem ezmelerinden almış yemiştim.Ama altında yazan Lübeck yazısıyla hiç ilgilenmemiştim.Ve dükkana giriş yaptıktan sonra uzun bir sure badem ezmelerini izledim:))
Hepsi o kadar güzel görünüyordu ki.
Ama fiyatlarda o kadar uygun değil di hani.
Sonunda bir kaç tanesinde karar kılarak dükkandan ayrılabildim:))










 Bu caddenin hemen üzerinde olan Rathaus binası bulunuyor. Binanın dış ve iç cephesi süslemeleriyle o kadar güzel ki.Önündeki meydanda noel pazarı kuruluymuş.Ama yılbaşı sonrası pazar kapanmış.











Oradan devam edince   Azize Meryem Kilisesi ve önünde taştan küçük şirin bir şeytan heykeli çıkıyor karşıma.Tabii ki kilisenin  tarihini okumadığım için anlamlandıramıyorum.
Sonrasında bu şehir efsanesini okuyunca şeytan gözüme çok şirin geliyor.



Kilisenin yapımına başlandığında şeytanı kandırarak buraya meyhane yapılacağı söylenmiş.Şeytanda memnuniyetle kilisenin yapımında çalışmış.Fakat sonrasında meyhane değil de kilise olacağını öğrenince çok sinirlenmiş köpürmüş.El birliğiyle kilisenin yakınına bir meyhane yapılarak şeytanın öfkesinden kurtulunmuş.

Kilise yardımı insanların gönlüne bırakmamış giriş ücreti olarak 2 Euro alıyor.
Kilisenin içinde diğer kiliseler den farklı olarak Astronomik bir saat var.Saatin etrafında toplanan kalabalığa bende katıldım.İnceledim ama bir şey anlayamadım.

Kilise 2.Dünya savaşında çok yara almış.Yıkılan çan kulesi koruma altına alınarak kilisenin bir köşesinde sergileniyor.

Ayrıca kilisenin duvarındaki vitraydan yapılmış iskeletler de çok ilginçti.












Ve sonrasında tarihi adanın tarih ve sanat kokan sokaklarından dolaşarak vaktimi doldurdum. İşte  her biri birbirinden farklı ve renklerde dizayn edilmiş ve bir çoğunda sanat galerileri olan evler.






































 Artık saat 16:00 da Berlin'e gideceğim otobüsüme doğru yola çıkma zamanıydı.Son bir kez Holsentor dan geçerek  istasyona ulaştım.Tek başıma yaptığım bir seyahat olması nedeniyle hem bu güzellikleri arkadaşlarımla paylaşmak hemde buranın bahar aylarındaki halini  görmek için,
arkadaşlarımı da alıp tekrar geleceğim Lübeck,
Eğer sizinde yolunuz Hamburg'a düşerse buraya sadece 70 km uzaklıktaki Lübeck'e uğramadan dönmeyin.



Hoşcakalın,