28 Mart 2016 Pazartesi

MUDANYA-TRİLYE-İZNİK



Baharın ilk günleri gelmişti. Hafta sonları bir şeyler yapmak, bir yerleri gezmek gerekiyordu. Annemin deyimiyle "gene kurtlandım ben"

Bir arkadaşımın babasına hediye olarak aldığı turu duyunca hadi bizde mi gitsek derken sekiz kadın bir baba yollara düştük.

Normalde turla seyahat etmeyi pek sevmem. Ama bazı yerler vardır ki turla gidilmeli, hele tecrübeli, bilgili bir tur rehberine sahipse muhakkak o turla gidilmeli.

Evet Mudanya-Trilye -İznik turuna Hamit Akseven hocamın rehberliğinde Pay Tur'la gidiyoruz.

Öncelikle 06:30 gibi Kadıköy'den otobüsümüze binerek yola çıktık. Herkeste bir mahmurluk bir keyifsizlik. Hava yağmurlu, kapalı. Hamit Beyin" arkadaşlar çalışıyor durun hava düzelecek" esprisiyle kendimize geldik.

Feribottan indikten sonra Yalova Orhangazi arasında şirin bir tesiste sabah kahvaltısı molası verdik.
Basit bir serpme kahvaltısı beklerken karşımıza görsel bir şölen çıktı. Çok özenle hazırlanmış leziz bir sofraydı. Ayrıca çalışanlarda çok Güler yüzlüydü. Ve karnımızı tıka basa doldurduktan sonra keyifler yerine gelmiş fotolar selfieler çekilmeye başlanmıştı.



Karnımız tok sırtımız pek bir şekilde Hamit Beyin güzel anlatımlarını dinleyerek Mudanya ya doğru yola koyulduk. Fakat bu kadar güzel sesli bir rehberimiz olduğunu hiç bilmiyorduk. Hamit Bey önderliğinde  muhteşem bir  fasıl geçtik.Mudanya'ya da gelmiştik artık.
 
Girişteki sahil kısmındaki tüm dükkanlar boşaltılmıştı. Denizin kenarına belediye tarafından  halkın gezebileceği bir park bahçe yapılacağını öğrendik. Sahilde Mudanya mütarekesini yapıldığı evi gezip bilgi aldıktan sonra rengarenk evlerle bezeli sokaklara attık kendimizi.
 

Evlerin birçoğu tadilat görmüş çok bakımlı ve şirin, insanları bir o kadar cana yakın ve konuşkandı. Tüm evlerin fotoğraflarını çekmek için yarıştık neredeyse. Hepsi mi bu kadar güzel olabilirdi? Denize doğru uzanan dar sokaklar ve denizin o güzel iyot kokusu bizi mest etti.












Sonrasında otobüslerimize binerek Trilye'ye doğru yola koyulduk. Koyulduk da sokağın ortasına arabasını park etmiş bir yurdum insanı sayesinde neredeyse yarım saat Mudanya'dan ayrılamadık. Tüm esnafın yardımları sayesinde kayıp şoför bulundu bizde yolumuza devam edebildik.
 
Mudanya'nın çıkışında tüm tepeler denize nazır yazlık villa ve evlerle dolmuştu. Biz insanlar doğayı bu kadar nasıl katledebiliyoruz. Sadece denizi görebilmek ya da devamlı görebilmek:) için miydi. Halbuki o tepelerin hepsinin zeytin ağaçlarıyla dolu olmasını canı gönülden isterdim.

Yolumuzun üzerindeki eski adıyla Sies adlı kasabayı yukarıdan şöyle bir gördükten sonra dar ve virajlı bir yoldan Trilye'ye vardık.

Trilye'ye bir dönem Zeytinbağı ismi verilmiş. Ama sonrasında halkın isteğiyle tekrar Trilye denilmeye başlanmış. Mübadele zamanında burada yaşayan Rumlar Yunanistan'a oradaki Türklerde buraya yerleşmişler. Tipik Rum mimarisi burada da hakim.Bölge sit alanında olduğu için yıkım yada yeni yapılaşmaya değil tadilata izin veriliyormuş .Burada ki binalar Mudanya'ya göre biraz daha bakımsız ve tadilat sız. Ama bence daha doğal. Öncelikle  Fatih Camii eski adıyla Aya Todori kilisesini ve Taş mektep i ve Perili evi :) ve eski postane binasını gördük.
















Duvara asılmış bu ufak bir kroki Trilyeyi inanın çok güzel özetlemiş.

Limanda ve sahilde küçük bir gezinti , dükkanların ve restoranların olduğu meydanın etrafında bir alışveriş sonrasında Trilye'den ayrılma vakti gelmişti.
Kaptanımızın otoban değil de sahilden yola devam etmesi neticesiyle Kurşunluyu da panoramik olarak görmüş olduk. .Gemlik'e gelmiştik. Tam arkadaşlarıma  Gemlik'e girerken Orhan Veli'nin Denizi göreceksin sakın şaşırma  tabelasını anlatırken tabelanın kaldırıldığını öğreniyorum. Ve çok üzülüyorum:((
 
Kavlak tesislerinden alışveriş peynir, zeytin, lokum alma molası sonrasında Sakallı tesislerine yanaşıyoruz. Masamız hazırlanmış bizi bekliyor. Köftelerimiz gelene kadar masadaki ezmeyi ve zeytinyağını silip süpürüyoruz. Görenler üç gündür aç zannedecek.Köfteleri de yedikten sonra İznik'e doğru yöneliyoruz.
 
 İznik'in bende çok önemli bir yeri var. Çocukluğum dan evlenene kadar yaz tatillerimi Gemlik'te dayımların yanında geçirdiğimden İznik gölüne gitme, gölde yüzme imkanına sahip olmuştum. Hele yazın tüm meyveler olunca  rahmetli anneannemin "Alem amcanın bahçesi burası yiyebilirsin çocuklar" demesine kanıp meyvelere dalmak çok eğlenceliydi.

İznik'e varmadan Keramet köyü ve  kaplıcalarından geçiyoruz. Hamit hocamın anlatımları sayesinde İznik'in eski adı Nicea'nın burayı ele geçiren komutanın şehre eşini adını vermesiyle ortaya çıktığını MÖ ki yıllarda Bitinyalı'lara başkentlik yapmış ve sırasıyla Bizans, Selçuklu, tekrar Bizans ve sonrasında 
1331 yılında 1.Orhan tarafından ele geçirmesiyle Osmanlılara geçtiğini öğreniyoruz. 

Ayrıca İznik'in Hristiyan alemi içinde önemi varmış.725 yılında burada bir konsül toplanarak 20 maddelik bir kanun hazırlanmış.Bu kanunlar Hristiyanlıktaki kuralların düzenlenmesi adına yapılmıştır.MS 200 yıllarda Barbara adındaki bir kadının tanrının tek olduğu hakkında konuşması Hristiyanlığa olan inancı nedeniyle  babası tarafından kılıçla başı kesilmiş ve babası gökten gelen bir şimşek sonucu küle dönmüş. İznik'te aralık ayının başlarında Santa Barbara  anma günleri düzenleniyormuş.

İznik'in eskiden 4 adet kapısı bulunmaktaymış. Şehir e giriş kapısı, İstanbul kapısı, çıkış kapısı ise Yenişehir kapısıdır.Ayrıca Göl kapı ve Lefke kapı da bulunmaktadır.
Sürçü lisan ettiysem af fola Hamit hocam.




Ayasofya müzesi, tarihi hamamı ve çini atölyeleri diğer görülecek yerler arasında. Artık gün batımı yaklaşıyordu. Gölün kenarında son molamızı verirken gölün güzelliğini ve gün batımını fotoğrafladık.



Bu tur için tüm emeği geçenlere  Hamit hocama ve Pay Tura çok teşekkür ediyorum.
Bir sonraki durağımız  9 Nisan da Kayseri, Erciyes, Gesi bağları
Görüşmek dileğiyle Hoşça kalın,