20 Nisan 2017 Perşembe

KOMŞİ SOFYA-BANSKO-PLOVDİV







2016 Mart ayında aldığım schengen vizemin son günleri gelmişti.Vize bitmeden araya bir gezi daha sıkıştırabilir miyim derken hem ekonomik hemde yakın olması sebebi ile Bansko'ya gitmeye karar verdik.

Bansko Bulgaristan'ın ünlü kayak merkezlerinden biri.
Piren dağlarının eteklerinde kurulmuş bir dağ kasabası.
Dağa gidiyoruz ama kaymaya niyetimiz  yok.
O zaman bu geziye bir kaç şehir daha katarak kültür turuna dönüştürelim dedik.
Cuma gecesi başlayıp Pazartesi sabahı biten yorucu ama bir o kadar güzel gezimizi dillendirelim o zaman.

Öncelikle Bansko'ya otobüs ile iki ayrı şehirden gidebileceğimizi öğrendik.

İstanbul -Sofya-Bansko

İstanbul-Plovdiv-Bansko

İstanbul'dan kalkan direkt Bansko'ya giden bazı tur firmaları da var ama biz yaşadığımız kötü bir olay nedeniyle o firmaları önermiyoruz.

Otobüs saatlerinin daha uygun olması sebebiyle Sofya'dan gidip Plovdiv'den dönmeye karar verdik.
Cuma gecesi 23:00 Metro Turizm otobüsüyle Sofya'ya doğru hareket ettik.

Metro Turizm bu bölgeye rahat hat konforlu otobüsleriyle hizmet veriyor.Hostesimiz yarım Türkçeyle konuşan güzel bir Bulgar bayan.
Bu firma ile ilgili kötü duyumlar alsak bile  gidiş dönüş yolculuğundan çok memnun kaldık.
3 saatlik güzel bir yolculuk sonrasında Kapıkuleye geldik.Önce Türk sonra Bulgar kapısından toplam 2 saatlik bir bekleme sonrasında sabah 7:30-8:00 gibi Sofya'da olduk.

Bulgaristan'da bildiğiniz gibi kiril alfabesi kullanılıyor.Yani diğer Avrupa şehirlerindeki gibi yazıları rahatça okurum, istediğim yeri bulurum demeyin.Mutlaka birilerine sormak şart:)

Öncelikle indiğimiz terminalden Bansko'ya giden otobüsleri bulmaya çalıştık.
Ama ne yazık ki bulamadık.Yerel otobüs firmaları yan taraftaymış.İçeri girip gişelerin birinden Bansko'ya bilet alalım dedik.Ama Bulgar bayan görevliden fırçayı yedik:))
Bansko'ya en yakın gidiş saatleri;
09:30-11:30-14:00 saatlerindeydi.
Kadın benim two dememi 2 kişi anlayıp 9:30 a bileti kesiverdi.Hayır yanlış oldu saat  2 deyince de biletleri elimizden sinirle bir alması var.Korkudan sesimizi çıkaramadık.
Neyse saat 14:00 e biletlerimizi de aldık.Saat 8:00 de Sofya'yı dolaşmaya başladık.









İlk olarak karşımıza Arslan heykelleriyle süslü bir köprü çıktı. Köprüyü geçip yola devam ettiğimizde sağ tarafta tarihi bir bina gördük. Binanın ne binası olduğunu sorduğumuzda bir alışveriş merkezi olduğunu öğrenip içeri girdik. Burası bir nevi kapalı pazardı.Her tür yiyecek,içecek yöresel ürünler satılıyordu.Burada biraz alışveriş yaptıktan sonra yolumuza devam ettik.





Sonrasında üzerinde insan figürleri olan bu anıtı görük.Ama kim ve ne için yaptığını öğrenemedik.







Karnımız açıkmış olduğundan kahvaltı yapabileceğimiz bir yer ararken yanından geçtiğimiz caminin fotosunu çekip sonra uğramak üzere sözleştik.

Kahvaltı edeceğiz de ben ne yiyeceğim.
Bu seyahate çıkmadan henüz bir kaç gün önce şekersiz ve glutensiz beslenme düzenine geçmiştim.
Restoranlarda bu iki gıdayı içermeyen bir şey bulmakta pek mümkün değildi.

Keşke biraz daha bekleseydim de o güzel börek ve pizzalardan yiyebilseydim:((














Biraz daha yürüyünce güzel bir parka geldik.Parkı bir turlayıp yiyecek içecek bir yerler aradık ama daha henüz restoranlar açılmamıştı.Bizde parkın karşısında gördüğümüz kahve zincirlerinden birinde kahvelerimizi ve yanımızda getirdiğimiz masum atıştırmalıklarımızı yiyip tekrar sokaklara geri döndük.








Sofya'da öncelikle görmek istediğimiz iki büyük yapı vardı.
İlki Alexander Nevsky katedrali ve de  Ruski St Nicolas Katedrali.
Yürüyüş yaptığımız parkın sonunda önce karşımıza St.Nicolas katedrali çıktı. Katedralin mimarisi tipik rus mimarisine sahipti.İçine şöyle bir göz atıp yolumuza devam ettik.










ve Alexander Nevsky. Avrupa'nın en büyük Ortodoks Katedrellerinden biri. Dışarıdan gerçekten çok heybetli görünüyor.Kapısının tokmağı da çok güzeldi. İçerisi  binlerce kişinin ibadeti için yetecek büyüklüğe ve çok yüksek tavanlara sahip.
İçeride resim çekmek isterseniz sizden ücret talep ediyorlar. Biz çaktırmadan bir poz aldık.Sonra pardon deyip dışarı kaçtık.














Sonrasında Sofya'nın geniş caddelerinde bir orada bir burada birazda muzurluk yaparak dolaştık.












Banya başı Camiine gidip duamızı okuyup. Aziz George kilisesinde de mumumuzu yakıp dileğimizi diledik.








































Bulgar modası





Sırada Sofya nın meşhur caddesi Vitosha caddesi vardı.Bu caddeyi gerçekten çok beğendim.Upuzun araç trafiğine kapalı çok güzel cafe ve restoranların olduğu bir yer burası. Hafta sonu ve havanın güzel olmasından dolayı cadde gayet kalabalıktı.















Ve Azize Sofya heykeli
2000 yılında Lenin heykeli kaldırılarak yerine Azize Sofia heykeli konulmuş.Fazla dekoltesi yüzünden muhafazakar kesimin tepki gösterdiği bir heykel olması ünvanına sahip.









Caddenin sonuna kadar gidip artık otobüs saatimiz yaklaştığı için terminale doğru yöneldik.
Fakat o sırada bizim gideceğimiz taraftan patlama sesleri gelmeye başladı.
Bir anda telaşe kapıldık.Bir terör olayı ile karşı karşı mıyız diye etrafımıza baktığımızda, kimsenin pekte  umurunda olmadığını fark ettik. Ama sis bombaları atılıyor ve polis araç trafiğini başka tarafa yönlendiriyordu.İnsanlar patlamanın olduğu tarafa doğru hiç çekinmeden yürüyorlardı.Biz de güvenle o tarafa yürüdük..Sonrasında bir baktık ki caddenin iki tarafında ellerinde bayraklarıyla gençler toplanmış yürüyüşe geçmişlerdi.
Meğerse iki fanatik futbol takımın taraftarları takımlarına destek yürüyüşüne çıkmışlar.
Biz gene de oradan bir an önce uzaklaşıp terminalin yolunu tuttuk.









Otobüsümüz tam saatinde yola çıktı.Çok güzel bir otobanda üç  saatlik bir yolculuk sonrasında Bansko'ya geldik.Eski bir otobüs terminalinde otobüsten indik.

Otelimiz terminal ile kayak merkezi arasında bir yerde olduğundan sora sora yürüyerek oteli bulduk.
Sanırım kayak ve kar mevsimin sonu gelmişti.Mart başı olduğundan hava günlük güneşlik ve hiç bir yerde kar yoktu.
Otelimizin sahipleri çok keyifli hoş sohbet insanlardı.Odamıza yerleştikten sonra merkezi gezmek ve yemek yemek içi otelden ayrıldık.
Belki zirveye telesiyej ile çıkabiliriz diye bir umutla gittik ama ne yazık ki saat geç olduğundan telesiyej kapanmıştı.
Yemek yeri konusunda gene kararsız kalıp sonunda gördüğümüz bir restoranda karnımızı doyurduk.
Hani kayak merkezine geldik ama kar görmedik kara ayak basmadık dememek için yukarı doğru biraz yürüyüp kar pozumuzu verdik.Sonrasında yorulmuş bir şekilde otelimizin yolunuz tuttuk.
Tabii ki mağazalara baka baka.


































Sofya'dan Bansko'ya gelirken hiç zorlanmamıştık. Bir kaç saat arayla otobüs bulunabiliyordu..Ama Bansko'dan  Plovdive o kadar sık ve kolay ulaşım yoktu. Otobüs,tren,yada araba kiralayarak Plovdiv'e gidiliyordu.Tren 5 saat sürdüğü için onu eledik. Araba kiralamak ise bayağı pahalıya geleceği için otobüsten başka alternatifimiz kalmamıştı.

 Ama  sabah 7:30 ve öğleden sonra 14:00 saatlerinde Plovdive otobüs bulunmaktaydı.
Plovdivi de gezeceğimizi göz önüne aldığımızdan sabah 7:30 otobüsüne yetişmeye karar verdik.
Sağ olsun otel sahipleri erken uyandırıp kahvaltımızı hazırlamışlardı. Kahvaltıda pişi bile vardı.(her ne kadar yiyemesem de)








Otelde tanıştığımız İrlandalı bir çiftte Plovdiv'e gideceği için  otelimizin sahibi beyefendi bizi arabasıyla otobüs durağına bıraktı.Eski püskü bir minibüs gelerek biz alıp Plovdive doğru yola çıktık

 Bansko'dan Plovdiv yolu bir tarafı dağ bir tarafı dere olan bilmeyenler için gayet zorlayıcı bir yoldu.Yola paralel olarak giden tren yolu ise daracık ve çok eskiden yapıldığı belliydi. Bansko'dan Plovdiv'e tren ile gitmenin niye  5 saat  sürdüğünü bu tren raylarından anlamıştım.Şoförümüz Bulgar müzik ezgileri eşliğinde virajları gayet başarılı bir şeklide aldı.
Saat 11 civarında Plovdiv de olduk.


Öncelikle ellerimizdeki yüklerden kurtulmak ve Metro turizmin şubesi bulmak için terminale gittik.Fakat görevli eşyalarımızı alamayacağını, sorun olacağını söyleyince elimizde eşyalarımızla Plovdivi gezeceğimiz gerçeği ile baş başa kaldık.

Terminalden  şehir merkezine doğru yürürken karşılıklı tarihi evlerin olduğu ağaçlık bir yoldan geçtik.Burada  evlerin bir çoğu yıkılmak üzereydi.Zamanında kim bilir kimlere ev sahipliği yapmış cumbalı güzel evlerdi.Sonrasında büyük bir meydana geldik.Burası Plovdivin en büyük alışveriş caddesinin bulunduğu meydan.




Ağaçlar kırmızı beyaz iplerle  süslemişti.Burada da herkesin bileklerinde kırmızı beyaz bileklikler bulunuyordu




 Şehir 2019 yılında kültür başkenti adaylığını kazanmış.








Hüdavendigar camii



Cami'nin alt tarafındaki Türklerin işlettiği restoranda Türk kahvesi molası verdik.








Neredeyse yorgunluktan ağlayacak gibi olduğum bir anda marketten içecek bir şeyler alalım diye pasajın için girdiğimizde markete girmeden önce özel eşyalarını koymanız için anahtarlı küçük bölmeler yapıldığını gördük.Hiç bu kadar sevinemezdim.1 Leva'ya sırt çantalarımızı bu bölmelere koyup marketin ne zaman kapanacağını öğrenip dışarıya çıktık.

Öncelikle eski şehir bölgesine yöneldik.Burası Arnavut kaldırımlarıyla ve cumbalı evleriyle görülmeye değerdi gerçekten.























 Etnoğrafya müzesi











Lamartin'in evi










Roma Anfi tiyatrosu



Sonrasında tekrar alışveriş caddesine geldik.Karnımız açıkmıştı.Meşhur Filibe köftesini deneyelim derken   herkesin ellerine alıp yediği bir pide içine koyulmuş tavuk dönerleri görünce dayanamayıp tatmak istedik.Ama ne yazık ki döneri hiç beğenmedim.



Dönüş otobüs saatimiz geldiğinden terminale doğru yöneldik.Son kalan Levalarımızla da kırmızı beyaz bileklikler den birer tane alıp bileğimize taktık.

Meydandan Bulgar müzik ezgileri geliyordu.Meydana vardığımızda insanların hep beraber dans ettiklerin gördük.7 sinden 70 ine bir çok insan müzik eşliğinde baharının gelişini kutluyordu.
İnanın o kadar güzel bir manzaraydı ki.Kıskanmadım desem yalan olur.
Bir süre bu gösterileri izledikten sonra otobüsümüze yöneldik.












Otobüste tanıştığımız bayandan da kırmızı beyaz bilekliklerin hikayesini dinledik.

Martiçka bir Bulgar inanışı.Mart ayı geldiğinde insanlar baharı karşılamak için bileklikler yapıp bileklerini takıyorlarmış. Bu bileklikleri leylekleri gördükleri zaman ya da Mart ayının sonunda çıkarıp bir ağaç dalına takıp dileklerini diliyorlarmış.

Biz de bu inanışı çok beğenip Mart ayı boyunca bilekliklerimizi taktık.
Ve Mart sonunda dileğimizi dileyip ağaca astık.

Ve 2 günlük gezimiz güzel bir şekilde tamamladık.


Tatil bütçemizi de yazmak istiyorum.Toplam ulaşım ve kalma masrafları 275 TL.Yeme içme masraflarımız da İstanbul şartlarına göre gayet ucuzdu.

İstanbul Sofya otobüs gidiş dönüş           150 TL
Sofya Bansko otobüs                                 25  TL
Bansko Otel Family otel Djangal O.K.     70 TL
Bansko Plovdiv otobüs                              30 TL

Sofya hakkında bazı blog yazarlarının  gidilmese de olur, en son görülmesi gereken yer gibi yazılar yazdığını gördüm.
Tabii ki Sofya  Paris, Londra, Prag, Viyana gibi ihtişamlı bir şehir değil.Ama ben geniş caddeleri, park ve bahçeleriyle Sofya'yı çok sevdim.

Siz de bizim gibi bir hafta sonunuzu komşuda geçirmek isterseniz .Hiç düşünmeyin gidin derim.

Yeni gezilerde görüşmek üzere...