21 Temmuz 2017 Cuma

LAVANTA KÖYLERİ






Lavanta ile ilk tanışmam yedi sekiz yaşlarında,  annemin çeyiz sandığını karıştırdığım yıllardı sanırım.

Küçüklüğümde çeyiz denildiğinde gözlerim ayrı bir parlar benden dört ve altı yaş büyük ablalarıma çeyizlik bir şey alındığında benim niye yok diye ağlardım.

 Annemin tahta çeyiz sandığını açmak içinden o güzel kokuyu koklamak ve o nadide el işlerine bakmak çok hoşuma giderdi.

Sandığı her açtığımda etrafa yayılan o mis gibi kokunun lavanta olduğunu bilemezdim.

Sonrasında evlilik törenlerinde klasik nikah şekerleri yerine lavanta keseleri verilmeye başlandığında bu keseler çamaşır dolabımın vazgeçilmezi haline geldi.

Lavantayı hep kurutulmuş ve koyu renkli haliyle ve kokusuyla biliyordum.

İlk kez yıllar önce Provence teki ve mor lavanta tarlalarını gördüğümde,buraya hayran olup bir gün bu tarlalarda gezeceğim diye kendime söz vermiştim.

Yıllar yılları kovaladı ama ben bir türlü mor lavanta tarlalarına  gitmeye zaman bulamadım.

Ta ki geçen sene Türkiye'de Isparta'nın Kuyucak köyünde lavanta üretilmeye başlandığını öğrenene kadar.

Önce Temmuz  2016 Isparta Kuyucak lavanta ziyareti sonra Temmuz 2017 Fransa lavanta tarlaları diye planımı yapmıştım bile.

6 ay önceden biletler alındı.Programlar yapılmaya başlandı.

7 Temmuz 2017 de dört bayan gezginci Marsilya'ya doğru yola çıktık.

 Geldiğimiz gün Marsilya'yı gezip gece orada kalıp ertesi gün lavanta tarlalarına gitmeye karar vermiştik.

Marsilya için tek söyleyeceğim şey caaanım güzel liman şehrinin mahvolmuş olması.Yaz olmasından mı sıcak olmasından mı kaynaklı bilemedim her taraf kötü kokuyor ve pisti.
Vieux port(eski liman) gezip Canebiere caddesinde bir tur attıktan sonra Notre Dame de la Garda ya tırmanıp şehri tepeden görüp orada güneşi batırdık.























Ertesi gün Lavanta köyleri zamanı.

Araştırmalarım sonucunda bu bölge için bir gün yetmeyeceğini öğrendiğimden köyler arasında seçim yapmak zorunda kaldık.
Aix en Provence den başlayıp Luberon bölgesinin  üç dört güzel köyü ve  Avignon da sonlanacak bir gezi planı yapmıştık.

Öncelikle buralara gitmek için arabanın şart olduğunu söyleyerek başlayayım.Köyler arasında çalışan otobüs minibüs gibi hiç bir şey görmedik.  Alsace bölgesindeki tecrübemizden dolayı  varsa da saatleri uymayacağı için araba kiralamaya karar verdik.

Seyahate çıkmadan bir hafta önce Cars-Scaner.com dan en uygunundan bir araba kiraladık.
Marsilya Charles tren istasyonundan alış ve oraya teslim. Fiyatı 60 Euro

Öncelikle Avrupa da tren,metro ve otobüslere çok alışmış bizler için ilk tecrübeydi bu.
Biraz tırsmadım desem yalan olur.Dört bayan bilmediğimiz bir bölgede ve  tek şoför benim.
'Sorun yok canım hallederiz ':))) diyerek, arabamızı teslim alıp yola çıktık.

Bilin bakalım yanımıza ne almadık.

Harita

Evet navigasyonsuz ve haritasız olarak ilk durağımız Aix en Provence bulmamız gayet kolay oldu.
Marsilya dan yol çıktıktan 25-30 dakika sonrasında Provence deydik.
Şans bizden yanaydı.Yolun kenarında park eden bir arabanın çıkmasıyla, bedavadan bir park yeri bulup, arabamızı park edip şehri gezmeye başladık.
Günlerden cumartesi şehrin her tarafında çeşit çeşit pazarlar kurulmuş.
Standlar  antika, çiçek, meyve, sebze, çok şık giyeceklerle dolu.Bu pazarları gezmek bile yarım günün alır insanın.
Çeşmeleriyle ün salmış şehrin çeşmelerinden su içip şişelerimizi doldurmadan geçmedik.
Şehir tam düşündüğüm gibi bir orta çağ kasabası gibi her tarafından tarih fışkırıyor.
Dar sokaklarında gezmek. bir cafe de bir şey içmek sonrasında bir daha gelmek ümidiyle Provence veda ettik.



























Önce Luberon bölgesi köylerine gideceğiz ama haritasız da köyler bulunmaz ki.
Bir saate yakın bir zaman gittikten sonra Cavaillon' da bir information bürosu bulup bir harita almayı akıl ettik.
Ama köylerin ayrımlarını kaçırmış, Avignon'a da çok az km kalmıştı.Bir daha geri dönemeyiz diye önce Avignon' a yöneldik.
Avignon' da müzik festivali varmış tüm yolları kapamışlar.Şehir çok kalabalık.
Bizde arabadan inmeden panoramic bir Avignon şehir turu yapıp, esas amacımız lavanta köylerine yöneldik.





Ama şehirden çıkmak, ne yöne gideceğimiz bulmak, inanın çok zorladı bizi.
Yönümüzü  bulmaya çalışırken bir kebapçı gören arkadaşlarım hemen durmamı söylediler.
Kebapçıda kim olur tabii ki Türk vatandaşlarımız. Gordes'e gideceğimizi ama kaybolduğumuzu söyleyince o tarafa yakın bir yere gidecek bir arkadaş  bize yardımcı olacağını söyledi.
Onun arabası önde biz arkada escort eşliğinde bilmediğimiz sokaklardan, köylerden geçerek yol ayrımına kadar geldik.
Gideceğimiz yolu iki kere tarif edip, işim olmasa oraya kadar götürüm diyerek bizden çok dua alan beyefendi arkadaşa buradan da çok teşekkür ediyoruz.

İlk köyümüz Fountain de Vauclise

Arabamızı köyün çıkışındaki park yerine park edip köyün için daldık.
Mağara kapısı gibi bir yerden girdiğimizde bir vaha ile karşı karşıya kaldık.
Dağlardan gelen sular kimi yerde şelale kimi yerde bitki örtüsüyle bütünleşerek harika manzaralar oluşturmuştu.
Stresli yol yorgunluğumuzun üzerine burası bize cennet gibi geldi.Gerçekten de görmeden geçilmeyecek bir doğaya sahip harika bir köy burası.
Köyü gezerken Gordes 12 km tabelasını da görünce, içimiz rahat bir şekilde köyün ulu çınar ağacının altında çay molası verdik.













Sonrasında ver elini Gordes.
Gordes kayalıkların üzerine kurulmuş taş binalardan oluşan tam bir orta çağ köyü.Köyün girişinde tüm ihtişamıyla aşağıda ki manzara sizi karşılıyor.




Sonrasında köyün küçük meydanında ve sokaklarında dolaşıyoruz.
Sanki yıllar hiç buraya uğramamış tarihi doku hiç bozulmamış aynı kalmış.

Yalnız farkındaysanız sabahtan beri geziyoruz hiç lavantadan bahsetmedim.
Hiç lavanta görmedik mi?

Geçtiğimiz her köy ve kasabanın meydanlarında kıyıda köşede  lavantalar ekili.Mor mor çiçeklerini açmışlar.Ama bir lavanta tarlasına rastlamadık henüz.
Aramızda keşke onların birinde poz verseydik lavanta tarlasına geldik işte deriz diye şakalaşıyoruz.


En yakın lavanta tarlasını nerede göreceğimizi sorduğumuzda bize
Senanque Abbaye gitmemiz gerektiğini söylüyorlar.Burası 3 km uzaklıkta bir manastır.Aşağıya doğru inerken lavanta tarlaları görülmeye başlıyor.
Sonunda lavanta tarlası görmenin zevkiyle oradan oraya koşup  lavantaların arasında resimler çekip o güzel kokuyu içimize çekiyoruz.
























Lavanta tarlalarıyla ünlü Sault köyüne de gidebilirdik ama Gordes Sault arası 30 km.Dar ve virajlı yollarda bu km bayağı uzun sürebiliyor.Burada ve sonrasında yollarda lavanta tarlalarını görüp lavantaya doyduğumuz için  Sault u başka bir yaza bırakıp karanlık basmadan en sevdiğim köy
Ochre li Roussilion  doğru yola koyuluyoruz.

Kırmızı tonları hakim tepedeki köy  uzaklardan görülmeye başlıyor.
Demirin oksitlenmesi sonucu oluşan toprak çok güzel renk cümbüşü yaratmış.Köydeki tüm evlerin duvarlarında kırmızı tonları hakim.
Ben bu köyün renklerine ,ortamına bayıldım.Keşke biraz daha vaktimiz olsaydı da daha uzun kalabilseydik.
Günü Rousslion da batırıp mis kokulu diyarları arkamızda bırakarak  Marsilya ya doğru yola çıktık.

























Buraya kadar her şey çok güzel gidiyordu.
Ama hava kararıp farları yakmaya kalktığımızda farların düzgün çalışmadığını,arabanın önünü değil de yanlarını aydınlattığını fark edince Luberon bölgesinin en dar ve virajlı yollarında Marsilya yolunu bulmak için bayağı bir macera yaşadık.
Yol tabelalarını iyi göremediğimden bir yol ayrımında artık kararsız kaldım durduk.
Arkadaşlarımızdan biri kendini feda ederek karanlıkta yoldan bir araba durdurunca bu sefer Fransız bir centilmenin Escortluğunda otobana çıkabildik.
Siz siz olun bu bölgede karanlığa kalmayın.Yollar gerçekten çok dar ve virajlı.O kadar çok ayrım ve tabela var ki bir süre sonra hangisinden nereye döneceğine karar veremiyor insan.
Çok şanslıydık hayırlısıyla Marsilya'ya otelimize geri dönebildik.

Ertesi gün arabamızı teslim edip Nice giden trene binmek için istasyona yöneldik.

Bir sonraki yazımda Nice bölgesindeki maceralarımızı anlatacağım.

Gelelim klasik sorularımıza,

-Ne zaman gidilir?

-Nasıl gidilir?

-Ne kadar kalınır?

-Ne kadar para harcadık?

Bu bölgeye Haziranın son haftasından Ağustosun başlarına kadar olan zaman diliminde gidebilirsiniz.
Biz Temmuz un ilk haftası gittiğimizden lavantaların tam açtığı zamanı yakaladık.
Ama lavanta bölgesi çok büyük olduğu için lavanta açış zamanları yöre yöre değişebiliyor.

Bu yöreye düzenlenen çok güzel turlar var.Ama bizim gibi kendiniz gitmek isterseniz İstanbul'dan Marsilya ya uçup. Hava alanından araba kiralayıp direk Aix en Provence gider orada konaklayabilirsiniz. Hem de çok ekonomik olur. Marsilya da konaklamanızı pek tavsiye etmiyorum.

Bu bölge için bir gün iki gün inanın yetmiyor.En az dört beş gün vakit ayırmanız gerekiyor.

Bu gezi için ne kadar harcadık.

Marsilya gidiş Milano dönüş uçak    100 Euro
Marsilya  2 gece otel 3 yıldız OK       50 Euro
Araba kiralama benzin park                25  Euro

Bu sene için geç olsa bile seneye bu bölgeye bir gezi düzenleyip gitmenizi mutlaka ama mutlaka tavsiye ediyorum.

Sağlıcakla kalın,