3 Ağustos 2016 Çarşamba

MİS KOKULU DİYAR




Bir şehri diyar ki Anadolu'nun tam göbeğinde ne medeniyetler görmüş geçirmiş ne güzellikler yaşanmış.
Rahmetli  Süleyman Demirel'in memleketi diye ünlenmiş gül kokulu bir şehir.

Evet ISPARTA' dayız.

Gül kokulu dedim. Evet yıllar önce Isparta'ya girdiğinizde her yer gül kokarmış. Şu an bu mümkün olmamakla birlikte çok ferah,temiz gayet modern bir şehirle karşılaştım.
Öncelikle nereden çıktı bu Isparta gezisi onu anlatayım.

Bir kaç yıldır lavanta ya takmış durumdaydım. Fransa'nın güneyindeki Provence'ye  gidip lavanta tarlalarını ziyaret etmek çok istiyordum. Ama bir türlü Temmuz ayı başlarında ki lavantaların çiçeklenip mosmor olduğu dönemde bir türlü orada olamadım.

Sonrasında Türkiye de Provence ile aynı iklim özelliğine sahip bir bölgede Isparta'nın  Keçiborlu ilçesinin Kuyucak köyünde de lavanta yetiştirilmeye başlandığını öğrendim.
Bu yaz başı Lavantaya ilgimi bilen arkadaşım Sevinç yanıma gelerek bir internet sitesinden bahsetti.
Lavantayı Türkiye ye getiren ve yayılması sağlayan kişi ve lavanta tarlalarından bahis ediliyordu.
İşte bu saatten sonra  bu sene Isparta seneye Fransa ya gideyim:)) dedim ve  başladım araştırma yapmaya.

Öncelikle kendi imkanlarımla gitmeyi düşündüm ama sonrasında bu bölgeye uygun bir tur olduğunu görerek bu turla gitmeye karar verdim.
Verdik te vermesine. Günü doğru seçememişiz.

Evet 15 Temmuz 2016 gecesi saat 23:00 de Kadıköy'den  turumuzun otobüsü kalkıyordu.
Darbe girişiminin olduğu o kara gece. Biz Kadıköy'de tur otobüsündeyiz. Tabii ki turumuz iptal oldu. Herkes evlerine varma telaşına kapıldı.

Sonrasında 22 Temmuz da turun yapılacağı haberini aldım. Bu fırsatı kaçıramazdım. Halbuki yıllık iznimi almış Ayvalık'a eşimin yanına  gidecektim. Bir telefonla eşime durumu bildirdim. Benim gezi sevgimi bilen eşim saygı gösterdi:))

Evet 22 Temmuz gecesi Kadıköy'den ufak bir minibüs 10-12 kişilik bir kadın  topluluğuyla turumuz başladı.
Sabah saatlerinde Isparta'ya varmıştık. Burada yerel rehberimiz Yücel bey bize katıldı. Verdiği tarihi bilgiler ve güzel anlatımıyla gerçekten gayet donanımlı bir tur gerçekleştirdik.

İlk durağımız Eğirdir gölü. Türkiye'nin 2.büyük tatlı su gölü
1.sini merak edenler Beyşehir:))

Göl bir çok su kuşuna balık ve kerevite eve sahipliği yapıyor.
Sabah kahvaltımızı Eğirdir'e tepeden bakan bir köy olan Akpınar köyünde yapıyoruz.
Çok daracık virajlı bir yoldan kıvrılarak köye çıkış yaptık. Yukarı çıktıkça Eğirdir'in güzelliği  bir o kadar daha ortaya çıkıyordu. Ve sonunda en yüksek tepeye vardık. Manzara bir harika.


Bu manzaraya karşı kahvaltımızı yapıp, aşağıya gölün üzerindeki  adacığa doğru yola koyulduk.
Bu iki küçük ada karayoluyla birbirine bağlanmış. Önce Can ada sonra Yeşil ada.

Can ada Atatürk ün bir Isparta ziyareti sırasında kendisine hediye edilmiş. Sonrasında tekrar Isparta belediyesinin hizmetine geçmiş.
Eğirdir kalesini çoğu kısmı yıkılmış olmasına rağmen bir kısmı hala ayakta. Sonrasında Dündar bey Medresesini ziyaret ettik.

Göl ve adalara ayrı bir ilgim vardır. Ama Eğirdir gölü gerçekten beni büyüledi. Kendine has ton ton değişen rengi, daha henüz bozulmamış doğası ile gidilip görülmesi, hatta bir gün batımında da burada olunması gereken bir yer.






Ve güzel Eğirdir'e veda ederek  Ağlasun ilçesine antik şehrimiz Sagalassosa doğru yola koyulduk.

Antik Psidya şehirlerinden biri olan Sagalassos un tarihi MÖ 4000 lere dayanmaktadır. İskenderin şehri keşfetmesinden sonra şehir Hellenizm yapısına sahip olur.9000 kişilik tiyatrosu, çeşmeleri hamamıyla şehir Psidyanın ilk şehri unvanını alır. M.S. 600 yıllarındaki deprem ve veba salgınına rağmen şehir  13 yüzyılın başlarına kadar ayakta kalır. Selçukluların bu bölgeyi ele geçirmesiyle aşağı ova da Ağlasun da yerleşim başlar.
17 .yüzyıl başlarında ise Fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilene kadar varlığı unutulmuştur.

Ne yazık ki ilk kazıların  yapılmaya başlaması resmi olarak 1990 yılını bulur. Şu anda Belçika'daki bir üniversite ve yardım kuruluşları, Aygaz ve diğer bir kaç firmanın sponsorluğunda kazı çalışmaları devam etmektedir.

Aşağıdaki tablodan gördüğünüz gibi 1990 yılında kazılara başlanmadan önceki haliyle 2009 yılındaki şehrin ortaya çıkışı kademe kademe gösterilmiş.




Şehre  Ağlasun İlçesinden dönemeçli bir yoldan,  kademe kademe şeklinde çıkılıyor. Zamanında neden bu kadar tepelere yerleşim yerleri kurulduğunu hep merak etmişimdir. Cevap hep aynıdır. Düşman saldırısından korunmak. Ayrıca büyük su kaynaklarına sahip olması da ikinci büyük etkenmiş.











Turda tanıştığım emekli Öğretmen Sevim ablam ve diğer arkadaşlarla birlikte antik şehirde güzel bir tur yaptık.
Gayet yorgun ve açıkmış olarak Ağlasun a geri döndük. Burada küçük bir pidecide karnımızı doyurduk. Pideler gerçekten çok güzeldi. Köyün meydanında ulu bir Çınar ağacı vardı.1200 yıllık olduğunu öğrendiğimiz çınar ağacını on kişi el ele tutuşarak ancak kucaklayabildik:))













Ve artık Isparta merkeze doğru yola çıktık. Otelimize gelmeden önce Etnografya müzesinin yanında mola verdik. Şehrin simgesi olan gül motifleri çok güzel işlenmiş.
Bir 10 dakika müzeyi şöyle bir gezip otelimize doğru yola çıktık.
Eşyalarımızı odaya bırakıp. Isparta şehrini keşfe çıktık.



















Sonrasında otelimize dönerek akşam yemeğimizi yiyip yorgun bir şekilde dinlenmek için odalarımıza çekildik.


Ve 2.günümüz sabah 7:30 gibi güzel bir kahvaltıyla başladı.08:00 gibi Isparta'dan ayrılıp Keçiborlu'ya doğru yola çıktık.Gezimizin gerçek amacı olan Lavanta tarlalarını görmeye gidiyoruz. Herkeste aynı güzel heyecan. Isparta Keçiborlu arası yaklaşık 30 km.

Lavanta tarlaları tamamda asıl Isparta'yı Isparta yapan mis kokulu çiçek GÜL den biraz söz etmek istiyorum.
Isparta gül üretiminde dünya 1.si.Sonrasında Bulgaristan ve Fas geliyor.
Isparta bölgesi dışında da gül üreticiliği denenmiş ama Ne yazık ki aynı kalite ürün yetiştirilememiştir.
Sadece Bulgaristan'ın Kazanlık bölgesi Isparta ile aynı koşullara sahiptir.


 
 
 
Güller Mayıs ayı sonlarına doğru hasat edilip Gül yağı ,Gül suyu ve bilumum krem, sabun, reçel yapımında kullanılıyor.

Her yörenin  ağızdan ağıza dolaşan bir hikayesi vardır. Ben de Gül yetiştiriciliğiyle ilgili bir hikaye anlatmak istiyorum.

Isparta da yaşayan İsmail Efendi ticari kafası olan çalışkan, hırslı, sebatlı bir adammış. Isparta ovasında ne yetişir çok verim sağlanır diye araştırma yapıyormuş. Araştırmaları sonrasında bir kaç dönüm arsa alarak hepsine gül fidanları ekmiş. Sonrasında hasat zamanını beklemiş. İlk seneler pek verim alamamış.3.senenin sonunda tüm parasını gül yetiştiriciliğine ve  gül yağı çıkarma işlemiyle ilgili alet ve edevata vermiş.4.sene hasat zamanı gelmiş ama kar, kış, don sonrası tarladan gene iyi hasat alınamamış. Artık herkes İsmail Efendiye deli gözüyle bakmaya başlamış.
5.sene gelindiğinde İsmail Efendinin tarlaları  mis kokulu güllerle dolup taşmış. O sene gülleri hasat etmekle bitirememişler. Ve İsmail Efendi çok iyi paralar kazanmış. Sonrasında  ondan gören diğer köylüler Gül yetiştiriciliğine başlamış.


Keçiborlu'nun Kuyucak köyüne doğru yaklaşırken yolda Afyon tarlaları ve bunları toplayan köylüler dikkatimiz çekti. Hemen burada mola vererek köylülerden bilgi alıp bir kaç foto çektik. Köylülerin hediye ettiği kurumuş afyon bitkilerini de alıp yola koyulduk.







Evet sağlı sollu lavanta tarlaları başlamıştı. Normalde Temmuz ayının ilk haftası çiçeklerini açıp o güzel morluğa kavuşan bitkinin, artık çiçeklerinin solmaya başladığı dönemine geçmiştik. Bir hafta on gün önce gelebilseydik o morluğu çok daha iyi yakalayabilecektik.
Ama gene de mis kokulu Lavanta tarlalarının arasında resim çekmeye, içlerinde kaybolmaya doyamadık.










Köy küçücük bir yer. Henüz  turizme çok açılamamış gibi. Biz Turan  İbiş adlı bir köylünün evinin arkasındaki çardakta mola verip burada Lavanta çayı ve Lavanta dondurması tatmanın keyfine vardık.
Lavanta  çayına bayıldım. Bir  kaç lavanta alışverişi yaparak buradan ayrıldık.

Köyün etrafında biraz dolaşıp köylülerle sohbet ettik. Lavanta balı tadımı yaptık.
Köyün içerisinde yemek yiyecek, çay içecek bir yer yok aklınızda olsun. Ama köylüler çok misafirperver.







Seneye tekrar buraları ziyaret etme sözü vererek Kuyucak'tan ayrıldık.



Şimdi gelelim klasik sorularımıza;

Ne zaman gidilir?

Nasıl gidilir?

Neden gidilir?

Temmuzun ilk haftası Lavantalar çiçeklerini açtığı zaman Isparta'ya yada Denizli ye uçakla gelip oradan araba kiralayarak. Yada İstanbul'dan Keçiborlu'ya otobüs ile gelip. Oradan minibüslerle Kuyucak köyüne gelebilirsiniz.

Neden mi?

Mor lavanta tarlalarını güzelliğini ve mis kokusunu duymak yeterli sebep değil mi:))

Bu gezide çok güzel insanlarla tanıştım. Her biri gezi aşığı. Onların hepsine ayrı ayrı teşekkür etmek isterim.

Öncelikle Beytaş Travel a , rehberimiz Yücel bey' e ve güzel resimleriyle beni destekleyen  Derya Özyener'e  teşekkürler.

Başka bir gezi de buluşmak dileğiyle

Hoş çakalın,