10 Nisan 2018 Salı

GÜNEYDOĞU'NUN İNCİLERİ MARDİN-DİYARBAKIR-HASANKEYF










Bu Güneydoğuya ilk seyahatim.
Bir türlü gerçekleştiremediğim bence çok gecikmiş bir seyahat.

Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış tarih kokan sokaklarda yürümek,
Dicle ve Fırat'ın suladığı o uçsuz bucaksız yemyeşil Mezopotamyaya doğru keyfe dalmak hayran olunmayacak gibi değil.

Evet güneydoğuya hayran oldum.


Ama sadece tarihine ve doğal güzelliklerine değil.


Ben güneydoğunun 
Türk, Kürt, Zaza, Arap, Süryani halkının birbiriyle uyum içerisinde yaşamasına,  Mardin ulu camiinde  ezan müslümanları camiye çağırırken, Kırklar kilisesinde hristiyanlar için çanların çalınmasına hayran oldum.
Şarabın haram olduğu bir din ile kutsal olduğu din arasındaki saygıya hoşgörüye hayran oldum.
Keşke dedim keşke bu mozaikle yurdumun dört bir yanı kaplansa.
Keşke diller dinler ayrı bile olsa  aynı vatan toprağında huzur içinde yaşayabilsek.

Seyahat planımız bir kaç ay öncesinden Mardine ucak bileti (160 TL) almamızla başladı. Sonrasında heyacanlı bekleyiş ve  bir cuma akşamı kendimizi Mardin havaalanında bulmamamızla son buldu.

Havaalanın kapısında bekleyen bir taksiye atlayarak kalacağımız yere doğru yola çıktık.
Mardin havaalanı şehir merkezine 18 km uzaklikta.Minibüs ile merkeze ulaşmak da mümkün.Biz dört kişi olduğumuzdan taksiye bindik.Pazarlık sonucu 40 TL anlaştık.Bizden önce gelen iki arkadaşımız ise daha iyi pazarlık yaparak  30 TL ye otelimize ulaşmışlar😁
Otelimiz Mardin hekimevi

Fakat Mardin'de kime sorsanız yerini bilmiyor.Neresiymiş orası diyor.

Allahtan adresi var elimizde.

Seyahatlerimizde ulaşım ve konaklamaya çok para vermemeyi dustur edindiğimizden, yurt içinde genellikle Öğretmenevi ve Hekimevlerini tercih ediyoruz.
Çok büyük beklentiniz olmadığı sürece Mardin Hekimevi benim deyimimle  Mardin Hostel 
kalınabilinecek güzel bir tesis.
Günlük Oda kahvaltı 30 TL 
Yeni Mardinde ve Eski Mardin minibüslerinin geçtiği güzergahın üzerinde.

Mardin ve çevresini gezmek için bir araç kiralamıştık.Ertesi sabah 8:00 gibi aracımız ve şöförümüz bizi almaya hazırdı.

Şirzat Kardeşimiz ona kardeşimiz diyorum gerçekten bize bir şöför yada rehber değil sanki önceden tanıdığımız bir arkadaşımıza ziyarete gelmişizde oda bizi gezdiriyor gibiydi.

İlk durağımız Mardin'den den 4 km uzaklıktaki Deyrül Zeferan Manastırı.





P













Burası Milattan önce yapılan bir güneş tapınağının üzerine inşa edilmiş.Süryaniler için büyük önem taşıyan bir manastır.Diğer Süryani kilise ve Manastırları gibi sade ve gösterişsiz bir yapıya sahip.
Güneş tapınağının tavanı geometrik taşların harç, kum, toprak konulmadan birbirinin içine geçmesiyle oluşturulmuş.Ve günümüze kadar ayakta kalabilmiş.
Bir çok dini görevlinin mezarı bulunan manastırda görevliler doğuya bakacak şekilde oturur vaziyette gömülürlermiş.İnançlarına göre İsa doğudan tekrar gelecek ve onlar onu ayakta saygıyla  karşılayacaklar.
Manastır çok güzel bir manzaraya hakim tepede konumlanmış.
Burada içtiğim kakuleli Süryani kahvesinin tadını bir daha hiç bir yerde bulamadım.Tavsiye ederim.

Sonrasında Nusaybin yolu üzerindeki antik kent  Dara'ya varıyoruz.

























Adını Pers hükümdarı Darius tan aldığı söylenilen Mezopotamya'nın Efesi denmesini hak eden bir yer burası.Kazı çalışmalarına çok yakın tarihlerde başlanmış.Henüz  şehrin % 15 i ortaya çıkarabilirmiş.
Şehir Persler, Romalılar,Sasaniler ve Artuklular hakimiyetinde kalmış.
Kazılarda köy evlerinin hepsinin altlarında büyük sarnıçlar bulunmuş.En büyük  sarnıç yerin 20 metre altına yapılmış.Temiz suyun burada toplanarak şehre dağıtılması sağlanıyormuş.
Burada yaşayan ve bizi gezdiren genç  bir  öğrenciden  aldığımız bilgiler bunlar.
Ayrıca küçük  kızımızında dili döndüğü kadarıyla su bendini anlatmasıda çok güzeldi.
Mutlaka gezip görülmesi gereken üzerinde köy altında ise bir şehir yatan antik Dara kenti

.




Meydandaki çay bahçesinde gözleme ve harika ayran  molasından sonra

Mardin'in tüm su ihtiyacını  karşılayan Beyaz suya doğru yola çıktık.

İki tarafımız dağlarla kaplı virajlı, sık araba geçmeyen yollardan geçerken içimden pkk nın yol kesip bizi durdurması senaryosu geçti.Ama kesinlikle çok güvenli ve sorunsuz bir yolculuk sonunda çok güzen akan bir su ve mesirere yerleri görülmeye başladı.
Gerçekten ismi gibi bembeyaz akan bir dere.Havanın çokda iyi olmaması nedeniyle olsa gerek haftasınu olmasına rağmen kimseler yoktu etrafta.Yazın bu mesire yerleri buraların kavurucu sıcağından kaçıp serinlemek için gelenlerle dolu oluyormuş.  Bizde bir tesiste biraz mola verip yolumuza devam ettik.







İstikamet Elbeğendi yani Kafro köyü.Seneler önce terör yüzünden köylerini bırakıp Almanyaya göçen bir kaç Süryani aile modern taş evler yaparak burada tekrar yaşamaya başlamışlar.Uzun düz bir caddeye kurulmuş muhteşem güzel taş evler.Ve bu evlerin sonundada  yaptıkları pizza ile bu köye  ün kazandırmış bir süryani ailenin işletmesi var.

Telefonla randevu alarak bu köye pizza yemeğe geliniyor.Evet randevu almak şart.çünkü bizden önce bir grup pizza siparişlerini vermişti bile.Allahtan onlardan önce geldiğimizden fazla beklemedik.Pizzaların tadı gerçekten çok lezzetliydi.Ortalama bir kişilik pizza fiyatı 20 TL civarında.Mardinin bir köyünde italyan pizzası yiyeceğimiz gerçekten aklıma hiç gelmezdi.











Evlerin çoğunun sahibi Almanyadaymış.Yaz tatillerinde gelip bir kaç aylarını burada geçiriyorlarmış.
Eğer giderseniz bir evin bahçesindeki kurt köpeğinide görüp sevmeyi unutmayın.Sevgi bekleyen tatlı bir köpek.

Gözleme ardından pizza yedik doyduk derken geceye kadar midelerimize daha neler gireceğinden haberimiz yoktu.

Ve Mor Gabriel Manastırına geldik.
Manastır övüldüğü kadar var.İçine girdiğiniz an itibariyle taş işlemeler ve bina kendine  hayran bırakıyor.Süryani gençten bir rehber hafif aksanlı Türkçesiyle bize manastırı gezdiriyor.Dışının muhteşem taş işciliğine karşı içi çok sade ve gösterişsiz.Burası Süryanilerin Kudüsten sonra en önem verdikleri ibadet yeriymiş.
Mor Gabriel adını duyduğumda Mor kelimesini renk olarak algılamıştım.Halbuki Mor süryanilerce Aziz anlamında kullanılıyormuş.Aziz Gabrielin buraya çok emeği geçtiği için manastıra onun ismi verilmiş.Mezarı manastırın içinde ve ayakla basılan bir konumda.Bu onun mütevazi oluşuna  bir işaretmiş.Bu manastırda otuzdan dan fazla öğrenci ve görevli yaşamaktaymış.Ve haftanın üç günü ayin yapılmaya devam etmekteymiş.



















Ve rehberimiz kardeşimiz Şirzat ın memleketi Midyatın merkezine geliyoruz.Öncelikle çarşıdaki telkari ve altın gümüş dükkanlarına uğruyoruz.Çaylar kahveler ağırlamalar.Bir kaç alışveriş sonrası Mardin¦in 
meşhur bademini tatmak için  Artukbey kuruyemiş ve şekerlemicisine gidiyoruz.Mavi olan  hayalet diğeri tarçınlı badem şekerlerini yemeğe doyamıyoruz.









Baharatçıllardan biraz alışveriş yapıp sonrasında da az vaktimiz kaldığından Midyatın tarihi sokaklarında panoramik bir gezi  yapıp merakla beklediğimiz Hasankeyf doğru yola koyuluyoruz.

Şansımıza buraları gezmek için soğuk ve rüzgarlı bir havaya denk gelmiştik.Ama öğleden sonra buna birde toz eklenince ne muhteşem Gerçüş ovası kaldı ne de Hasankeyf.

Bu toz duman içersinde bile kendine bize hayran bıraktıran Hasankeyfe doyamadık o başka.

Buranın yerel rehberi Çetin kardeşimiz bizi alıp tarihi şehri gezdirmeye başlıyor.Kendine has uslubu ve anlatımıyla bizde güzel anılar bırakıyor.Hele çektiği ilginc fotolar.











Ne zaman kurulduğu bilinmeyen Dicle nehrinin suladığı ve  Mezopotamyanın en eski yerleşim ve  ticaret merkezlerinden biri Hasankeyf.

Dünya kültür listesine alınmış alınmasına ama Dsi nin başlattığı büyük bir proje  nedeniyle Ne  yazık  ki çok yakında sular altında kalacak.İnanın benim içim dayanmadı burada yaşayan halk nasıl dayansın.Biz gelmeden bir kaç gün önce çarşının esnafının dükkanlarının boşaltması istendiğinden dolayı olaylar çıkmış.İlçe biraz ileride tepede tekrar inşa ediliyor.Ama daha ne inşaatlar bitmiş ne ev ne dükkan var ortada.Çarşıda gezerken Dsi ye karşı pankartlar asıldığını görüyoruz.




İlk olarak Zeynel Abidin türbesi taşınmış.Tepeye kuş gibi kondurulmuş.Bulunduğu yeri cevre düzenlemesini hiç beğenemedim.




Herkesin yüzünde tatsız ve umutsuz bir bekleyiş okunmakta.
Umarız bu yanlıştan dönülür Hasankeyf tarihi dokusuyla bundan sonraki nesillere aktarılmak üzere bu haliyle kalır.
Hava kararmaya başlarken Midyata geri döndük.Kaburga yemek için geç kaldığımızdan  güzel bir kebapçıda karnımızı doyurduk.Üzerinede meşhur künefecide künefe yiyince bir hafta artık yemeyiz dedik.Ve otelimize geri dönüp dinlenmeye çekildik.


İkinci günümüzü Diyarbakır'a ayırmıştık.Normalde Mardin'den yerel otobüslerle Diyarbakır'a gidip kendi imkanlarımızla şehri gezecektik.Fakat bize kıyamayan, çok yorulacağımızı düşünen rehberimiz çok uygun bir fiyata bizi Diyarbakıra götürmeyi teklif edince hic reddetmiyoruz.

Mardin Diyarbakır yolu yeni yapılmış pırıl pırıl bir otoban.
Diyarbakıra gelmeden önce Zerzevan Kalesi tabelasını görüp dalıyoruz o yola.
Zerzevan kalesi Roma döneminden kalma tüm yollara hakim bir tepede büyük bir alana yayılmış bir konumda.Kalenin çok ufak bir bölümü ayakta kalmış.Diğer tarafları için kazı çalışmaları devam ediyormuş.






Kalenin koruyucu bekçisi Mehmet amca bize kaleyi çok detaylı bir şekilde gezdiriyor.Kazılarda çok eski yıllara ait gizli bir geçitin bulunduğunu gösteriyor.Tek tek sarnıçları, kral mezarlarını güneş tapınağını o kadar güzel ve detaylı anlatıyor ki emeğinin karşılığında vermek istediğimiz bahşişi bile kabul etmeyip bizi uğurluyor.

Diyarbakır uzaktan görülmeye başlarken ilk olarak On gözlü köprü ve Hevsel bahçelerini görmeye gidiyoruz.

Köprünün konumu muhteşem.Dicle sakin ve nazlı bir şekilde akarken suladığı topraklarda yemyeşil arkasında uzanıyor.
Şu anda köprünün sadece sekiz gözünden su akışı var.İki gözü çevre düzenlemesiyle kapatılmış
Doğallığı bozulmayıp Dicle köprünün on gözünden akmaya devam etseydi de hemen dibinde mesire yeri gibi çay bahçeleri yapılmasaydı keşke.








Hasanpaşa hanında buluşmak üzere sözleştiğimiz Dicle Üniversitesi Hukuk'ta  okuyan öğrencim Rozerinle buluşuyoruz.Diyabakırda bize o rehberlik yapıyor.
Mustafanın yerinde kahvaltı sofrasına kuruluyoruz.Masa donanıyor ve çeşit çeşit kahvaltılıklar hem gözümüze hemde midemize hitap ediyor.
Kahvaltı 30 TL









Buradan çıkıp Ulu camiye yürüyoruz.Anadolu nun en eski camiisi olduğu söylenen Ulu camiinin burada bulunan bir kilise inşatının üzerine yapıldığı biliniyor.Üç  adet giriş çıkışı olan  büyük bir avluya sahip.
Oradan Hz.Süleyman camii ve parkına gidiyoruz.Buradaki tarihi evler Sur olayları yüzünden yıkılmış.Onun yerine çevre düzenlemesiyle park alanı genişletilmiş.Pazar günü ve hava güzel olduğundan her yer insanlarla dolu.




Küçük ve çok detaylı olmayan Mardin Arkeoloji müzesinide gezip
Cahit Sıtkı Taranca'nın müzeye  dönüşen evini ziyaret ediyoruz.




Sonra Dirbakır kapalı çarsında gezinip biraz alışveriş yapıyoruz.
Sülüklühana kahve içmeye gidiyoruz ama pazar olduğundan oturacak yer bulamayıp Kervansaray otelinin bahçesinde müzik eşliğinde kahvelerimizi yudumluyoruz.














Sonrada Diyarbakırın meşhur surlarına çıkıp biraz dolaşıp ofis caddesinde turumuzu atıyoruz.
Ve saat 17:30-18:00 civarı randevusunu aldığımız Kaburgacı Selime kaburga yemeğe gidiyoruz.

Sipariş vermeden çorbayla başlayan ikramlar salata, mumbar dolması, içli köfte,Kaburga dolması ve irmik tatlısıyla son buluyor.
Bu menunun fiyatı 42,5 TL



Dönüş yolunda rehberimiz Şirzat bizi gece Mardin'in ışıklı halini görebilmemiz için bir tepeye çıkarıyor. Mardin karşımızda şıkır şıkır duruyor.




Sonrasında da bize sürpriz yaparak gece gece bizi  Kasımiye manastırına sokuyor.Bu kısım gizli Lütfen  aramızda kalsın.
Kasımiye Medresesinin dört kuşaktan beri bakıcılığını yapan aileden olan arkadaş bize biraz bilgi veriyor.Yarın öğleden sonra için kendisiyle randevulaşarak rehberimiz, kardeşimiz Şirzatı Midyatına uğurluyoruz.


Eski Mardini gezmeyi son güne bırakmıştık.
Otelemizin önünden geçen minibüslere binerek eski şehrin merkezine geliyoruz.Öncelikle Kırklar kilisesine uğruyoruz.Sonrasında ara sokaklarda geçerek  Mardinin büyük ana caddesine variyoruz.Gümüş telkari dükkanları ilgimizi çekiyor zamanımızın bir çoğunu takılara bakarak geçiriyoruz.
Mardin müzesi ve Sabancı müzelerini görmek için heyecanlanıyoruz ama hiç düşünemediğimiz  bir  detay günlerden Pazartesi ve müzeler kapalı. Biraz hüsrana uğrasakta bir kahve molası vermek için Uygulama otelinin cay bahcesine  gidiyoruz.
Buranın manzarası gerçekten muhteşem .Mezopotamyaya tepeden bakıyorsun.
Çay 1 lira Kahve 4 lira fiyatlar gayet uygun.












Mardinin meşhur Kayseriyye  çarsına dalıp bakırcıları ,bahartçıları sabun satan dükkanları geziyoruz.
Eşşek sütü ve  Bıttım sabunundan birer tane alıp çarşıdan çıkalım derken karşımıza Mardin in en eski camii  Ulu camii çıkıyor.Minaresi muhteşem bir taş işciliğine sahip.Avlusu dikdörtgen yapıya sahip.Dün akşam Kasımiye Medresesinde gördüğümüz hayatı temsil eden havuzdan buradada var.

Akşam verdiğimiz randevumuza sadık kalarak  minibüse binip Kasımiye Medresesinin bulunduğu yerin yol ayrımında iniyoruz. Buradan sonra hayli uzun bir yokuştan aşağı inerek bu inişin bir de çıkışı var diyerek Medreseye varıyoruz.
Medresenin ortasında büyük bir havuz bulunuyor.Karşısındada akan bir çeşme.
Bu çeşmeden akan su önce küçük bir havuzda toplanıyor.Ordan daha büyük bir havuza sonra uzun bir yoldan geçerek en büyük havuza boşalıyor.
Sırasıyla çocukluk,gençlik,yaşlılık ölüm ve büyük havuz Ahireti simgeliyormuş.














 Mardin yöresel yemeklerini yemek için Cercis Murat konağını seçiyoruz.Nomalde müzikli yemek menüsü 140 TL .Ama biz tok olduğumuzdan sadece mezelerini tatmak istediğimizden kaşıkların içinde sunulan meze tabağından aldık.Iki kişiye yeten bu tabak 30 TL 












Sonrasında mırra içmek için bir kahveye gidiyoruz.Mırra yı ilk kez deneyeceğiz.Garson elinde fincanlar ve  cezve ile geliyor.Kulpsuz  fincanı bana uzatıp içine  mırrayı döküyor.Sonra diğer arkadaşlara verecekken  ben fincanı masaya koyuyorum.Garson kızıyor olmadı ama hemen içeceksin diyor.Sonradan öğreniyorum ki Mırra  fincanı masaya konulmaz doldurulduğunda bir yudumda içilirmiş.
Mırrayı hepimiz çok seviyoruz.

Ve güzel Mardin'e ve Güneydoğuya veda ediyoruz.

Gelelim klasik sorularimiza;

Ne zaman gidilir?

Neler alinir?

Ne kadar kalinir?

İlkbahar'da   sıcaklar basmadan Mezopotamya ovası yeşilliğine kavuşmuşken gidin gezin görün.

Hemde bir gün iki gün ayırmayın bir hafta dolu dolu içinize sindirerek gezin

Neler mi alacaksiniz?Biz ne bulduysak aldik vallahi.

Mardinden Dogan Kuruyemisten badem sekeri,buranin minik zeytinlerinden,sabun cesitlerinden,zahter,zerdecal,gumus taki ve Mardine ozgu iki gozlu nazar boncugundan alabilirsiniz.

















Sürç_i lisan ettiysek affola

Hoşcakalın,