17 Mayıs 2016 Salı

ERCİYESİN ETEĞİNDEKİ İKİ ŞEHİR









Belki bir çoğunuz Kayseri'ye iş yada turistlik olarak gitmişsinizdir.

Hatta gitmeden önce, ilk aklınıza  gelen şeyde, mantı ve pastırma olmuştur.
Benim de gitmeden önce hayal kurduğum şey yukarıdaki gibi bir "yağlama" yemekti.
Ama bu şehri, bu kadar çok sevebileceğim hiç aklıma gelmemişti.

KAYSERİ
Yerin üstü kadar altında da bir şehir yatan ve bir çok  medeniyete tanıklık yapmış olan bir değil iki şehir..

Peki bizim Kayseri'ye gitme fikrimiz nasıl ortaya çıktı??
Şehriye arkadaşımız üniversiteyi burada okumuş. Biraz da buraları özlemiş. Hadi gidelim ben sizi gezdiririm demesiyle 10 kişilik grubumuz geziye hazırdı.

Kayseri'ye yolculuğumuz 9 Nisan Cumartesi sabah 8:20 uçağıyla  İstanbul'dan başladı.
Pilotumuzun yumuşak inişi sonrasında Kayseri'deydik.

Bizi hava alanında arkadaşımızın ayarladığı özel  minibüsümüzün şoförü Yılmaz bey karşıladı.

Şehir merkezindeki Öğretmen evine rezervasyon yaptırmıştık.
Oda kahvaltı 45 TL  Öğretmen ve devlet memurlarına 40 TL
Çok lüks aramayanlar için, otel odaları ve kahvaltısı  gayet yeterliydi.

Herkes kurt gibi açıkmış öncelikle güzel bir kahvaltıya ihtiyacımız vardı.
İlk olarak Yılmaz beyin önerisiyle Talas'taki KONAK RESTORANA geldik.











Restoran eskiden bir konakmış. Okutan konağı 18.yüzyılın başlarında zamanının gökdeleni olarak 4 katlı olarak inşa edilmiş.
Çok güzel bir mimariye sahip taş yapı ve bahçesi sonrasında restoran olarak işletilmeye başlanmış.

Masa donandıkca gözlerimiz sonrasında da midemiz doydu.Gerçekten lezzetli kahvaltısı, ilgili, güler yüzlü garsonlarıyla bizden 10 puan aldı.

Yemek sonrasında bu yöreye özgü bir meyve olan Gilaburu şerbeti  ikramı yapıldı. Şef Garsonumuz dan gilaburunun böbrek taşı rahatsızlıklarına iyi geldiğini öğrendik.






 Karnımız doyduktan sonra  Talas ilçesini gezmeye başladık. Talas Kayserinin hem en yakın hem de en güzel ilçelerinden biri.
 Eski Talas tamamen  tarih kokuyor.


















 Köy meydanının yukarısında  Panaya kilisesi yeni adıyla Yaman dede camisi var. Mimarisi bu kadar güzel bir yerin ne yazık ki bakıma ve ilgiye ihtiyacı var.






Sonra sırada Ali dağ yeraltı şehri var. Ali dağ Erciyes'in püskürttüğü lavlar sonrasında oluşmuş bir dağ olup zirveden yamaç paraşütü yapılmaktaymış.
Yeraltı şehrinin tarihi 2000 yıl öncesine dayanıyor. Ziyarete açılması bayağı zaman almış:))
Ama ne yazık ki burası  tadilat nedeniyle kapalıydı.
Üzüldük ama sonrasında bir çok yeraltı şehri göreceğimizi bilmiyorduk. Bizde tanıtım panolarından fotoğraflarını çektik:)







Sonrasında Erciyes'e doğru yola çıktık. Bahar kendini göstermeye başlamıştı. Hisarcık'tan geçiyoruz.
Burası iki  katlı müstakil çok şık evlerin olduğu bir yer. Öğrendiğimiz kadarıyla Kayserinin tüm zenginlerinin burada evleri varmış.






Hacılar kapısından Erciyes'in zirvesine çıkacağız diye sevinirken  rüzgar nedeniyle teleferiklerin çalışmadığını öğrendik.Keyfimiz kaçmıştı ama diğer taraftan bir teleferik daha varmış.
Erciyes'in karlı manzarası ve ululuğu bizi uzaktan bile büyülüyor.











Gezi grubumuz Erciyes e çıkıyor.

















Bu teleferik Erciyes'in zirvesine gitmese de çok kısa bir yolculuk sonrasında tepeye vardık. Ama burada tesis gibi bir şey yok.Sadece karda biraz yürüyüş yapıp tekrar aşağıya döndük. Nisan ayında kar ve teleferik keyfi iyi geldi.

Sonrasında Beş tepeler bölgesindeki Kayseri evine gittik. Tam içeri girerken yanı başımızda bir adam kriz geçirip bayıldı..Eşinin feryat figanı, ağlaşma derken adam biraz kendine geldi. Ambulansın gelmesiyle rahatladık.
Ama moraller bozulduğu için evi gezmeyip kendimizi Seyyid Burhaneddin türbesine attık.
Seyit Burhaneddin bir dönem  Mevlana'nın hocalığını da yapmış.

Hemen yakınında da Arkeoloji müzesi vardı. Küçük bir müze ama Selçuklu ve daha önceki döneme ait tarihi eserleri çok güzeldi.

Bu günlük gezilerimizi bitirip şehir merkezine döndük.
İlk durağımız Kapalı çarşıydı. Bir çok giriş çıkış kapısı olan bu çarşı  İstanbul dan sonra 2.büyük kapalı çarşı unvanına sahip.Tek ilgimi çeken tarafı içindeki güngörmez Mescidi oldu:))













Sabah yaptığımız ballı kaymaklı kahvaltıdan sonra ancak acıkıyoruz. Saat de 7 ye doğru geliyordu.
Nerede yemek yiyeceğimiz konusunda kararsız kaldık.
Kaşık la ve Elmacıoğlu arasında bir seçim yapalım derken Elmacıoğluna gitmekte karar kıldık.

Fakat hizmet konusunda Elmacıoğlu sınıfta kaldı. Yemekler hakkında çok yorum yapmak istemiyorum. Servisleri o kadar hızlıydı ki:(((( arkadaşlarımın bana aldığı sürpriz pastanın fotoğrafını bile çekemeden götürdüler. Ama çarşının içindeki şubesinin daha güzel olduğu bilgisini aldık:))

Sonrasında Talastaki seyir terasına çıkıp birer kahve içelim dedik. Buradan manzara gerçekten çok
güzeldi.
Kahveler tuzluya patlasa da:)))))  manzara ve canlı müzik keyifliydi.









2.GÜN



Pazar sabahı 7 gibi uyandım. Uyuyan arkadaşlarımı rahatsız etmemek için üzerimi değiştirip kendimi Kayseri sokaklarına attım.
Pazar sabahı olduğundan dükkanlar daha açılmamış sokaklarda kimseler yoktu.
Saat 9 a kadar Hanut cami, Atatürk ün evi, Döner kümbet, Güpgüpoğlu Konağı
Kayseri surları ve bir çok cami gördüm.
Cumhuriyet meydanına geldiğimde Erciyes'in o ulu karlı kaplı manzarasına seyre daldım.
Sonrasında Kahvaltıya otele döndüm. Kahvaltımızı yaptıktan sonra gezimizin en güzel yeri olan
 Ağırnas'a doğru yola çıktık.

Ağırnas'ta ilk durağımız Ağırnas yeraltı şehriydi.

Burada yaşadığımız özel maceramızı anlatmadan geçemiyorum.

Yeraltı şehri  küçük büyük odalar dar ve alçak koridorlardan oluşuyordu. Mutfak  diye tahmin ettiğimiz yerde  tandır  yapmak  için  bir  çukur  kazılmış, üzeri mazgalla  kapatılmıştı.
 Onun yanına  50 cm  derinliğinde  bir  çukur  daha  vardı  ama  üzerinde mazgal  yoktu. Özlem  arkadaşımız  benim  fotoğrafımı  çekeceğim  derken  hop  çukurun  içine beline  kadar girdi. Gülsek mi? ağlasak mı? bilemedik. Biraz çürükle olayı atlattık zannettik ama İstanbul da ki kontrolde hafif bir çatlağın olduğunu öğrendik:((( Bu da gezimizin nazar boncuğu oldu.
İşte düşmeden önceki son selfie..



Yeraltı şehrinden çıktığımızda mis gibi kokular etrafı sarmıştı. Mimar Sinan ı anma haftası olduğundan Belediye  tarafından kavurma ve pilav dağıtımı yapılacakmış. Dağıtım yerine gittiğimizde 12:30 gibi gelirsek yiyebileceğimizi söylediler. Kavurmalı pilavlar aklımızda kalarak Mimar Sinan'ın evine doğru yola koyulduk.
 Mimar Sinan'ın evi 2013 yılında  restore edilmiş Bu restorasyonlar sırasında evin
mahzen kısmında bir yer altı şehri keşfedilmiş.
Ev 3 kattan oluşuyordu. Bahçesi, evin içi ve yerin altındaki mahzeniyle eve hayran olduk.
Arkadaşımın dediği gibi Mimar Sinan'ın yaratıcılığının nereden geldiği belli oluyor. Zaten Kendisi de "Ağırnas olmasaydı ben olmazdım"diyerek bunu kanıtlamış.







 
 
 













Bu ev ve  dışındaki bu bölge tamamen sit alanı içinde. Bir çok taş bina ve altında başka bir şehir yatıyor.
Turizme yeni açılmış bence herkesin gelip görmesi gereken bir yer.

Saat 12:30 olmuştu bir yağmur dolu bastırdı ki. Hemen minibüsümüze sığındık. Gesi bağlarına doğru yola koyulduk.
Ama fena acıkmıştık. Yemek yiyebileceğimiz de bir yer ortalıklarda görünmüyordu. Aklımıza kavurmalı pilavlar geldi. Tekrar yeraltı şehrini oraya gittik ki daha dağıtım bitmemişti.
Kısmetimiz varmış diyerek kavurmalı pilavlarımızı alıp karnımızı bir güzel doyurduk.
Mimar Sinan ruhun şad olsun.


Gesi bağlarına doğru giderken arkadaşımız  Selda Bağcan' dan o anonim türküyü çalınca inanın tüylerimiz ürperdi. Hele hikayesini dinleyince birde hasretlik çektiğimden midir gözlerden yaşlar boşaldı.

Gesi bağları türküsünün hikayesi:

Çok eski yıllarda Kayserili bir genç kız Gesili bir gence aşık olur.İki genç evlenip Gesiye yerleşirler. Erkek gurbete çalışmaya gider. Kız da kocasının yolunu gözler. O devirlerde bir yerden bir yere ulaşmak haber almak o kadar kolay değil. Bir süre geçer kocasından haber, mektup  gelmez olur.
Kayın validesi ve kayın pederi kıza kötü davranmaya başlarlar. Annesini görmeye bile göndermezler.
Yıllar geçer kız tam annesine gidecekken  haber gelir annesi ölmüştür.
Kız da kendini Gesi bağlarına atıp yanık yanık türküler söylemeye başlar.

Kızın  kocası ölmüş mü?  Çocukları var mıydı? Sonrasında kıza ne oldu? diye sormayın.
Ben de çok meraktayım:)



Gesi bağlarının üzerinde güvercinlik denen bir yere gittik. Zamanında bağ ve bahçelere gübre olsun ve bu gübrelerden yararlanmak için buralara güvercinlikler yapılmış.

Şu anda bu güvercinlikler özel şahıslara ait. Burada hala güvercin yetiştiriliyor. Özel arazı olduğu için güvercinliklerin çok yakınına gidip içlerine bakamadık.



Sırada Kızılırmak üzerine kurulmuş Kuşcu barajımız vardı. Kayserinin kuzeyine doğru yol aldık. Bu bölgede Kapadokya bölgesindeki gibi ufak peri bacası oluşumları, kayalar ve bitki örtüsü muhteşemdi.
Baraj 2010 yılında yapılmış. Burada bulunan bir köy de sular altında kalmış. Köy caminin minaresi yıkılmış ama alt kısmı hala suyun üzerinde.


Barajın kenarına mangal ve piknik yapılması için yerler yapılmış.
Bizde baraj kenarında bir hava alıp  sonrasında şehre dönüş yaptık.

Son olarak Gevher Nesibe şifahanesi tıp müzesine gittik.
Burası Selçuklular döneminde yapılmış  Anadolu'nun ilk şifahanesi.

Bir acıklı hikaye daha . Nedir bu kızların çektiği:((

Selçuklu hükümdarı Gıyasettin Keyhüsrev in  kız kardeşi Gevher Nesibe sarayın baş silahtarına aşık olur. Hükümdar kızı vermez.Sevdiği savaşırken ölünce kız aşkından vereme yakalanır. Ölüm döşeğinde  vasiyeti üzerine abisi tarafından 1206 yılında bu şifahane yaptırılır.

Şifahanenin bir bölümünde hasta odaları bulunmakta. Odalarda hastalara su ,kuş ve müzik sesi dinleterek tedavi yapılıyormuş.
Müze son teknoloji ile düzenlenmiş dokunmatik ekranlara sahip. Her tür bilgiye bu ekranlardan ulaşmak mümkün. Müze yurt içi ve yurt dışında daha önce görmediğin modernliğe sahip.
İnanın tüm günümü bu şifahanede geçirebilirdim. İnsana huzur veren bir ortamı var.










Anadolu Selçukluları hakkında bilgi Körler alfabesiyle yazılmış. 









Çocuk gibiyiz:)))
 












Buradan çıkıp Hacı Kılıç cami ziyaret edip kapalı çarşı tarafına doğru geldik.

Evet şimdi alışveriş zamanıydı. Pastırma ve sucuk alışverişimiz sonrasında hava alanına doğru yola koyulduk.






Şimdi gelelim klasik sorularımıza;

Ne zaman gidilir?

Neden gidilir?

Nasıl gidilir?

Önceden ucuza uçak bileti alınıp bir bahar ayında karlar erimeden hem Erciyes in ululuğu hem de Kayserinin yer üstü ve yeraltı güzellikleri görülmek için ve tabii ki yağlama ,mantı, pastırma yemek için gidilir:))))


Bu gezide emeği geçenlere teşekkür etmek istiyorum.

Öncelikle Şehriye arkadaşıma geziyi düzenleyip her şeyi organize ettiği için, Özlem arkadaşıma bu güzel resimleri çektiği için Gülnur, Dilek, Güler, Sevgi, Canan, Meryem, Nuray arkadaşlarıma bu gezide bulunarak renk kattıkları için ve şoförümüz Yılmaz beye 10 kişilik bayan grubuna 2 gün boyunca katlandığı için çok teşekkürler,

Yeni şehirler yeni geziler bizi bekler.

Hedefimiz Van gölü ve Kars.


Hoşça kalın,


















10 Mayıs 2016 Salı

BADEM GİBİ NEFİSS DATÇA



"Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça Yarımadası'na bırakır."
Strabon
 
 

Baharın o güzel günleri gelmeye, etraf yeşermeye, kuşlar cıvıldamaya başladığında içimi bir tatil havası kaplar.(Laf aramızda kaplamadığı an yok gibi:)) Bu yaz nereye gidebiliriz diye planlar yapmaya başlarım.

Çoğu çocuklu ailenin yaptığı gibi tatil köyü, her şey dahil sistemler geride kalmış.Artık oğlumuzun bizimle tatile gelmeyi istemediği dönemler başlamıştır.

2014 yılı yazıydı.

İlkokul öğretmenimin Datça ya yerleştiğini öğrendiğim anda Ege ve Akdeniz de hala görmemiş olduğum yerler olduğu gerçeğiyle yüz yüze kaldım. Bu nadide güzel köşeyi nasıl olup ta görmeden geçebilmiştim. Yolu çok dar bozuk diye hep kandırılmışım:))

İçimi o kadar heyecan kaplamıştı ki. İlkokul öğretmenimi 35 yıl üzerine, Can Yücel in Datça'sını ise ilk kez görecektim.
12 saatlik bir araba yolculuğu sonrasında sonunda Marmaristeydik. Buraya da gelmeyeli çok olmuştu. Bu yarımadayı oldum olası çok severim. Marmaris Datça yoluna devam ettiğimizde bir tarafımız Ege bir tarafımız Akdeniz. Böyle bir güzellik olamaz.

Datça'nın merkezinde öğretmenimin evinin hemen arkasındaki bir apart ta yer ayırttık.
Taş Apart












Mütevazi sabah kahvaltı soframız:))






Öğretmenime ziyaret saati gelip çatmıştı. Kapıyı çalıp karşımızda o güzel kadını gördüğümde kalbim yerinden çıkacaktı.
Yaş almış ama hala dinamik bir kadın vardı karşımızda. Çok şık beyaz bir bluz, takıları ve dudağındaki rujuyla tamamen çocukluğumdaki hayallerle örtüşüyordu.







Bize kendi elleriyle yaptığı kahvelerin sunumu onun asilliğini ortaya çıkarıyordu.
Kahvelerimizi yudumlarken eski günlerden bol bol  sohbet ettik.




Öğretmenimizin kız Rana ablanın kedisi Efecan ı ve diğer dört şimdi beş: ) kedisini de severek
zamanımızı doldurduk.


Datça dan ayrılmadan tekrar uğrayacağımız sözünü vererek oradan ayrıldık.

İnsanın şekillenip yoğrulmasında ki ilk basamak bence ilkokul yıllarıdır. O yıllarda aldığın eğitim, terbiye ve disiplini ailen kadar öğretmenine de borçlusundur.

Bence bizler  Nevin Aysan gibi İstanbul hanımefendisi bir kadın tarafından eğitim aldığımız için çok şanslı kişileriz.

Sıra Datça'yı gezmeye gelmişti. Taş Apart'ın sahibi Tuna kardeşimiz sayesinde bir plan belirlemiştik.
İlk Palamutbükün den başladık.


Datça merkezden dar ve virajlı 25 kmlik bir yol sonrasında Palamutbükü'ne vardık. Tertemiz mas mavi bir deniz. Çakıl taşlarıyla kaplı bir kumsal.
Hemen denize koştuğumu ve denizden çıkmakta zorlandığımı hatırlıyorum.
Sahilde bir sürü restoran ve  kafeterya vardı. Bizim önünden denize girdiğimiz yerin adını ne yazık ki hatırlayamadım. Ama orada yediğimiz çok lezzetli  yemekleri hala unutamadım.






Akşam karanlığı çökmeden yavaş yavaş sahilden güzel manzaralar eşliğinde Ovabükü' ne geldik.
Akşam yemeğimizi Ovabükünde Poyraz restoranda yedik. Mezeleri ve ızgaraları inanın muhteşemdi. Tabii gece arabayı kullanmak bana kaldı. Önceden bilmediğim virajlı karanlık yol.
20 km hızla 1 saatte geri dönebildik. Sonraki gecelerde tecrübelendim. Hızımız 40 km ye çıktı:))))

Bu muhteşem yemekleri bir daha tatmak için geçtiğimiz sene de burada konakladık.
Yazın rezervasyonsuz geldiğinizde yer bulmakta zorlanabileceğiniz denizin kenarında salaş bir restoran.

Ertesi gün başka bir koy başka bir keşif yapmak istedik.
Rotamız Kızılbük Gabaklar pansiyon.


Hayıtbükünden sonraki koya küçük daracık bir yoldan geçebiliyorsunuz. Eskiden bu yolda olmadığından sadece denizden ulaşım sağlanıyormuş.
Koyun denizi Palamut bükü kadar güzel olmasa da manzarası görülmeye değerdi.
Akşam yemeğimizi de burada yedik. Yemekler güzel olsa bile bir çift güler yüz, özenli bir sunum olmadığından ne yazık ki burası bizde güzel bir etki bırakamadı.





Üçüncü günümüzü tekne turuna ayırmıştık. Datça merkezden bindiğimiz küçük bir tekneyle Datça'nın o cennet koylarını birer birer gezdik.Kargı koyu, Akvaryum koyu, Domuz çukuru ve Hayıtbükü bir çok koyda denize girerek günümüzü bitirdik.







Akşam yemeği için bu sefer Datça merkezdeki bir restoranı seçtik.

Cullinarium restaurant.

Limanın hemen üzerinde, güzel manzaralı, Türk bir bey ile Alman eşinin işlettiği sade ama şık bir restoran burası. Alman bayan Ulrike sipariş ve servislerimiz ile bizzat ilgilendi. Sonrasında şef olan kocasıyla da tanıştık.
Tamamen kendimizi Ulrike hanımın önerdikleri yemeklere bıraktık.
Ravioli çeşitlerinden oluşan bir tabak, Karides ve balıklı kabak çiçeği dolması ve Orfoz balığı ızgarası muhteşemdi.
Yemek sonrasında muhteşem bir tatlı tabağıyla kapanışı yaptık.Ortam ve yemekler o kadar özeldi ki resim çektirmek ve çekmek aklıma bile gelmemiş.;))
Datça merkezde bir gecenizi buraya ayırmanızı tavsiye ederim. İnternet sitelerinde fiyatlı menüleri bulunmakta.

Artık Datça ya ayırdığımız zaman bitmişti. Öğretmenime uğrayıp gelecek sene tekrar geleceğimiz sözünü vererek buradan ayrıldık.




Datça'nın gezilecek görülecek yerleri burada anlatmakla bitmez.Eski  Datça, Knidos ve bir sürü dantel gibi işlenmiş koylarını görmek için bu sene Datça rotanız olsun.

Gelelim klasik sorularımıza,

Ne zaman ,Kiminle,Nasıl gidilir?

Kendi arabanızla ,ailece,Mayıs Kasım ayları arasında her zaman gidebilirsiniz.

Araba tuttu ,ayağım şişti, yol çok uzun derseniz Bodrum'a uçakla gelip oradan Feribot ile Datça ya geçebilirsiniz.


Biz Datça dan dönüşte Tuna kardeşimizden tavsiyesini aldığımız Marmaris in Turgut köyündeki
bir restorana Gezenti tavuk yemeğe gittik:))) Oraya da bayıldık.Hatta bir gece de konakladık.
Bir sonraki yazımda burayı anlatacağım sizlere..

Sağlıcakla kalın,