16 Haziran 2016 Perşembe

AKDENİZ'İN MİNİK ŞÖVALYESİ





Akdeniz'in minik şövalyesi her tarafı tarih kokan dev bir ülke.
Evet anlatacağım yer  Malta...


Bazı geziler vardır ki öyle çok büyük plana ihtiyaç duymadan, hadi gidelim mi dendiğinde hemen karar verilip harekete geçilen ve sonucunda büyük zevk alınan.

İşte Malta gezimiz böyle bir geziydi.

Türk hava yolları Malta ya gidiş dönüş uçak biletini 129 Euro yapmıştı. Çok ucuz olmasa da Türk Hava yolları farkı her zaman hissedilir.

Gezi arkadaşlarıma toplu bir mesajla bu durumu bildirdim. Gülnur, Dilek ve Şehriye'nin  tamam demesiyle hazırlıklar başladı.
Uçak bileti alındı. Otel de Booking den ayrıldı. Geriye sadece Malta hakkında bilgi edinmek ve bol bol blog okumak kalmıştı.

Ama işten güçten nerede okumak, araştırmak. İmdadımıza Dilek arkadaşım yetişti. Benim zeki arkadaşım blog okumak yerine bizzat Malta hakkında üç video izlemiş. Bakın şurası Parlamento binası. Şurası şövalyeler  kilisesi. Daha önce gelmiştin tabii sen esprileri yaparak. Sayesinde rehbere ve haritaya ihtiyaç duymadan tüm Malta'yı dolaştık.:))

23 nisan 2016 sabahı Dört bayan  gezginci Acıbadem den yola çıktı. Uçağımız Atatürk Hava limanından saat 8:20 de olduğundan hava daha aydınlanmadan yollara düşmüştük.
Güzel bir havada kaptan pilotumuzun hafif bir dokunuş şeklindeki inişiyle Malta ya gelmiş olduk.

Otobüs durakları hava alanının hemen önündeydi. Biz otelimizi başkent  Valetta dan seçmiştik. Otobüs durağında Maltalı bir karı kocayla tanıştık. Çok ilgili bir çiftti. Adam başladı  Malta hakkında tarihi bilgi vermeye. Türklerin Malta'yı kuşatmalarını anlatıyordu ki. X4 otobüsümüz geldi. Otobüs ile 20 dakikalık bir yolculuk sonrasında Valettadaydık. Teyze ve amca otelimizin yerini tarif ederek bizden ayrıldılar.
Karşımıza ilk çıkan koskocaman sur kapıları.






İnsanın burada gözünün önüne Şövalye kıyafetleriyle geçen  atlılar geliyor.

Bizde "Açın kapıları biz geliyoruz'" dedik ve Valetta'nın güzel sokaklarında ilerledik. İki üç dakika sonra otelimizdeydik.





Otelimiz Şövalyeler kilisesinin hemen yanında bir restoranın üst katındaki butik bir yer. Ve her antikalarla dolu. Dolu değil bir nevi antikacı dükkanı.










Odamız dubleks bu arada. Üst katta iki yatak  Alt katta iki yatak. Keyfimiz çok yerinde. Camımızda hep açık ve manzaramız da pek güzel:))



Otele giriş  için erken bir saat olduğundan, bavullarımızı bırakıp ilk gün için planladığımız gezimize başladık.

1.GÜN GOZO ADASI

İlk gün gezimize Gozo adasından başlama kararı vermiştik. Malta da otobüs ile seyahat etmek çok kolay. Ana otobüs duraklarında büyük tabelada nereye gidecekseniz oranın peron numaraları var.
O perona gidip otobüsü bekliyorsunuz.

Bu arada Malta da otobüs şoföründen biletleri alabiliyorsunuz. Haziran ayına kadar 1.50 Euro ve iki saat geçerli .Günlük bilet uygulamasını kaldırmışlar. Haftalık kartlar var. Biz üç gün için geldiğimizden hep otobüs şoförün den biletleri aldık. İki saati geçirmediğimiz zamanlarda da bileti şoföre göstererek bedavaya bindik. Bir seferinde geçirmiştik. Çaktırmayın:))

Gozo'ya gitmek için önce Cirkewwa ya otobüs ile gidip oradan feribotla adaya geçecektik.
Günler den cumartesi. Herkes mi  Gozo ya  gidiyor. Durak pek bir kalabalık. Otobüs geliyor sıra mıra yok. İtiş kakış otobüse biniyoruz. Allah tan yer buluyor ve oturuyoruz. Bir saatlik yolculuğumuz var. Yoksa kalabalıkta ve ayakta hiç çekilmez. Ama çekiliyor ne yazık ki:)))

Otobüsle tıngır mıngır giderken. Süslü püslü yaşlı bir  teyzem otobüse binip benim önümde durmaz mı. Kalkayım yer vereyim diye düşünürken. Yolculuğun bir saat olduğu aklıma geldi. Ben bu düşünceleri aklımdan geçirirken. Teyze bana ters ters bakarak" yaşlılara yer vermek gerekir. Sen kalk ben oturayım" demez mi?
Tabii kalkıp yer vermek zorunda kaldım. Ben zaten verecektim demek istedim. Ama diyemedim:))

Bir saatin sonunda Cirkewwa daydık. Otobüsten apar topar indik. Feribot kalkmak üzere herkes koşuyor bizde onları takip ediyoruz. Ama ne yazık ki kapıları  kapatmışlar. Bir sonraki feribot 45 dakika sonra.
Biz de acıkmıştık  zaten. Biraz keyif yaparız diye düşündük. Kafeden bir şeyler alalım mı derken. Şehriye' nin yanında  muz Gülnur un yanında da  tereyağlı peynirli ekmek varmış.
Bu ikisinin karışımı nasıl olur demeyin deneyin lütfen. Ekmeğe tereyağı sürüyorsun. Üzerine az tuzlu beyaz peynir. Üzerine de muz .İnanın bir harika. Yoksa biz mi çok açtık:))))

Bu arada feribota  bilet almayacak mıyız diye soran Gülnur arkadaşıma gidişte para ödemiyoruz. Dönüşte ödüyoruz dediğimizde şaşırıyor. Neden ki acaba diyor .Gozo ya giden mutlaka Malta ya dönüyormuş diyoruz:))

Feribotu beklerken deniz kenarında güzel fotolar çekiyoruz

Vakit ne çabuk geçti. Feribotumuz da yanaşıyor.



Feribotla yarım saatlik güzel bir yolculuk sonrasında Gozo'ya geliyoruz. Gozo'ya gelirken Malta ile Gozo'nun arasındaki minik ada Comino nun yanından geçiyoruz.


Bu adadaki Blue Lagoon a tekne turları var. Zamanımız çok kısıtlı olduğundan gidemedik. Feribottan uzaktan Blue Lagoon u görmekle yetindik:((







Feribotlar dan iner inmez dışarıda kalkan otobüslere binip Victoria(Rabat)a gittik. Ve oradan da tekrar otobüse binip Window Azura doğru yola çıktık.15  20 dakikalık bir otobüs yolculuğundan sonra Window Azur dayız.

İnternet te resimlerini gördüğümde buradan bu kadar etkilenebileceğim hiç aklıma gelmemişti. Gerçekten görülmesi gereken bir doğa harikası. Game of  Thrones dizisinin bir sahnesine de mekan olan bir yer. Öncelikle bir pencere şeklindeki kayanın üzerine çıkıyoruz. Manzara muhteşem. Dalgalar kıyıya vuruyor. Sonrasında karşısına geçerek bu doğal kaya oluşumunu seyrediyoruz.
Yerler tuz dan oluşmuş çukurlarla kaplı. Aman dikkat ayaklarımı tuzlu suya sokacağım derken
sivri bir  kaya tarafından ayağımın altı  delindi. Allah tan tuzlu su yarayı hemen kapadı.









Pencerenin tepesindeyiz.























Dönüşte Rabat ın sokaklarını arşınlıyoruz. Tam yemek nerede yesek diye araştırma yaparken .Çok şık bir dükkanın içine giriyoruz. İçinde peynir zeytin ve bilumum Malta ya  özgü yöresel ürün satışı yapıyor. Ayı zamanda tadabiliyorsun. Bizim karnımız açıkmış tabii şu da güzel buda güzel derken dükkana  çekirge sürüsü gelmiş gibi oluyor. Ayıp olmasın diye bir kaç ufak alışveriş yaparak dükkandan çıkıyoruz . İlk önce Honey Rings dedikleri kurabiyenin tadına bakıyoruz. Bizim ay çöreğine benziyor. Ama anasonlusu. Fena değildi.





Artık Malta ya dönüş vaktimiz geliyor. Otobüs duraklarına doğru giderken midye şeklinde börek satan bir yerin önünden geçiyoruz. Malta ya özgü bir börek. Bezelyelisi ve peynirlisi var. Tanesi 0.25 cent. Birer tane alıp sıcak sıcak yiyoruz.
Yetmiyor ben tekrar gidip birer tane daha alıyorum. Bezelyeli börek hala aklımda. Karnımızı börek çörek abur cubur la dolduruyoruz.
Akşam yemeği yiyecek halimiz kalmadı:))
Ve feribota binerek Cirkewwa ya dönüyoruz.
Oradan da otobüse binip Valetta ya geliyoruz.
Yorulmuş odamıza çekiliriz derken, otelimizin hemen yanındaki sokaktan aşağı doğru merdivenlerden indiğimizde harika bir müzik sesi geliyor. Müzik bizi kendine doğru çekiyor.  Denizin kenarında bir kafe de canlı müzik var.
 Denizde de mehtap. İçeceklerimizi alıp üç güzellere karşı müzik, deniz, mehtap  keyfi yapıyoruz.







2.GÜN

Bugün Malta'nın  meşhur balıkçı kasabası Marsaxlokk'a gideceğiz. Sadece pazar günleri kurulan pazarını da görebilmek için bugünü seçtik. Otobüs durağından 85 numaralı otobüse biniyor ve  45 dakika sonra Marsaxlokk tayız. Otobüsten indiğimizde karşımıza meşhur pazar çıkıyor. Meyve, sebze derken balık derken hediyelik eşyalar satan stantlara baka baka bir kaç alışveriş yaparak pazarın sonuna geliyoruz.





















Pazarın sonuna doğru denizdeki küçük tekneler ilgimizi çekiyor. Rengarenk boyanmış küçük tekneler koya ayrı bir hava katıyor. Adları Luzzu. Birde her teknede çok güzel gözler var. Bu gözler  tekneyi kötü gözden yada kötü ruhlardan koruyor gibi:)))














Hava çok güzel biraz keyif yapalım diye restoranın birinde oturuyoruz. Kasabanın küçük bir meydanı meydanda bir sürü restoran var.
Çok aç olmadığımızdan meşhur biraları Cisk ve Kinnie nin tadına bakıyoruz.

Bu kasabayı çok seviyoruz. Vaktimiz dar olmasa akşama kadar burada geçirebiliriz.

Sırada Mdina var. Marsaxlokk ve Mdina arası araba ile çok yakın olmasına rağmen otobüs ile biraz ters. İki aktarma yapmamız gerekiyor. Bu da zaman kaybına neden olacaktı.
Taksiyle gitmeye karar verdik. Taksiciler kaç liraya Mdina ya götürüsünüz dediğimizde 35 Euro dan kapıyı açtılar. Biraz pazarlık sonrasında 25 Euro ya razı oldular. Son model taksimizle 20 dakika da Mdina da olduk.

Bu arada Malta da direksiyon sağda tıpkı İngiltere deki gibi. İngilizlerin adaya bir yüzyıldan fazla hakimiyet kurmalarından dolayı olsa gerek. Çoğunlukla İngilizce konuşuluyor. Ama bazen daha yaşlı kesimden Malta diliyle konuşanlara da rastladık.

Gelelim Güzel Mdinaya.

Mdina Malta'nın eski başkenti.

















Giriş kapısının hemen yanındaki bir yerden meşhur hurmalı tatlılarının satıldığını görüyoruz. Tatmadan geçemeyiz tabii ki.
Hamurun içinde hurma yağda kızartılıp sıcak servis ediliyor. Bence lezzetli:)

Sonrasında büyük tarihi kapıdan içeri girerek surların içindeki muhteşem şehri keşfe başlıyoruz.
Bugün  Mdina da bir festival varmış. Bu yüzden her yere tarihi platolar kurulmuş. Kadınlar ve erkekler eski dönem kıyafetleri içinde. Şehirde sanki o yüzyıllarda yaşıyormuş havasında geziniyoruz. Bu arada Azizlerden  Saint George un doğum günü olduğundan kiliselerde ayinler yapılıyor ve her tarafta bayraklar asılı.

Mdina tarihi dokusuyla biz büyülüyor gerçekten.














































Sonrasında Valetta ya geri dönüyoruz. Henüz fırsatımız olup Meşhur Baracca bahçelerini göremedik. Hemen otelimizin yakınındaki Üst Baracca bahçelerine gidiyoruz.
Ve gerçekten methettikleri kadar  varmış. Üst Baracca bahçesi üç güzeller karşı kurulmuş tepede bir yer. Manzara muhteşem. Aşağıda denize karşı duran toplar  görüyoruz. Zamanında buradan düşmanları geçirmemek için ne atışlar, ne kanlı savaşlar yapılmıştır.








Bu arada Malta'nın bizim tarihimizdeki önemi hakkında biraz bilgi verelim..
Kanuni sultan dönemimde 1565 yılında Turgut reis yönetimindeki donanmamız  Malta'yı kuşatma altına almış. Şövalyelerin başında Jean de Valetta  adlı şövalye varmış. Büyük çetin bir kuşatma sonrasında ne yazık ki Osmanlı donanması Malta'yı ele geçirememiş.
Büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmış. Tabii bu durum Malta'nın gurur kaynağı olmuş. Sonrasında bu surlarla çevrili şehir  Valletta inşa edilip adına Şövalyelerin başının ismi verilmiş.


Sonrasında otelimize dönerek akşam yemeği  için hazırlanıyoruz. Akşam yemeğini St Julians daki Gululu restoranda yiyeceğiz.
Öncelikle otelimizin karşısındaki sokaktan aşağı inerek Sliema ya giden feribotlara biniyoruz.
10-15 dakika içinde Valetta nın karşısındaki yarım adadayız.
Burası Valetetta dan sonra daha modern şık bir şehir.

Restorana yürüyerek gidebiliriz fikrine kapılıp başlıyoruz yürümeye. Sahil, deniz, cadde çok güzel de. Bir koyu bitirip diğer koya yürüyoruz ama yol bitmiyor. Sonrasında dayanamayıp taksiye biniyoruz ve beş dakika içinde meşhur St Julians dayız.Burası harika bir koyda kurulmuş her yerde restoran ve barların bulunduğu bir şehir. Malta nın eğlence mekanları hep buradaymış. Ama bizim hedefimiz belli. Çok açıkmışız. Gululu restorana gideceğiz.

























Sonunda restorana varıyoruz. Deniz kenarında bir masaya oturup garsonumuzu bekliyoruz. Evet gelsin siparişler.
Öncelikle kızmayın ama tavşan ciğeri ve tavşan yahnisi siparişi veriyoruz.
Bu arada kalamar, pizza, çorba ne varsa getirin açızz.
Tüm siparişler gelince küçücük masada yer kalmıyor. Diğer masalarda oturanlarında bakışları da bizim masada:)))
İştahla güzelce yemeklerimizi yiyip, bu yediklerimize göre çok ekonomik olan hesabımızı ödeyerek restorandan ayrılıyoruz. Küçük bir gezinti sonrasında otobüsümüze binerek Valetta ya geri dönüyoruz.
Malta ya gelirseniz lütfen Gululu da yemek yiyin tavsiye bizden denemesi sizden.

Yarın dönüş yolculuğu var. Çok geçe kalmadan yatıyoruz.


3 GÜN

Sabah kalkıp keyifle kahvaltımız yapıyoruz. Planladığınız çoğu yeri gezdiğimiz için bugün sadece karşı kıyıya üç güzellere geçeceğiz.
İki gündür manzarası hafızamıza kazınan üç güzelleri görmeye Birgi den başlıyor oradan da bitiriyoruz.
2 numaralı otobüse binerek ortadaki şehir olan Birgi ye gidiyoruz. Güzel bir kapıdan geçerek yat limanın yanına geliyoruz.










Malta'da her yerde kaktüs bitkisini görmeniz mümkün. Kırmızı meyveleri çok lezzetli. Ama meyveyi muhakkak eldivenle soyun. Yoksa benim gibi bir saat elinizden diken toplamak zorunda kalırsınız:)).






Burası  çok lüks ve güzel teknelerin olduğu bir liman. Onların yanından yürüyerek  Malta şövalyelerinin tarikat binasının önüne geliyoruz. Ne yazık ki içeri giremiyoruz. Çevresinde bir tur atıp geri dönüyoruz. Dönüş günlerinde ne yazık ki insan kendini pek geziye veremiyor. Kaç saat kaldı. Gidiyor muyuz derken Valetta ya dönüyoruz.

Tatmadığımız bir tatlımız daha var. Kannoli tal-irkotta onu da Valetta nın en ünlü pastanesinde tadalım diyoruz. Caffe Cordina nın içi gerçekten çok şık. Pasta da çok lezzetliydi.





Son bir alışveriş sonrası Valettayı içimize çekerek otobüsümüze binip havaalanına doğru yola koyuluyoruz.

Üç günlük bu sıkıştırılmış Malta gezisinden ben ve arkadaşlarım çok zevk alıyoruz. İki günümüz daha olsaydı daha ayrıntılı bir gezi olabilirdi. Ama Nisan ayı için bence yeterliydi.
Size tavsiyem Malta için en az dört yada beş gün ayırın.

Gelelim klasik sorularımıza,

Ne zaman gidilir?
Neden gidilir?
Nasıl gidilir?
Nerede kalınır?







Bence Haziran ayı en ideali. Hem Malta'nın muhteşem denizinin keyfine bakıp hem de çok sıcaklar olmadan tarihini güzelce soluyabilirsiniz.

Türk havayollarının promosyonlu uçaklarını takip edin.

Eğer gençseniz Sliema ya da St Julians ta. Bizim gibi orta yaşa yaklaşmışsanız:)))
Valetta da kalın derim.
Bunu gittiğinizde anlarsınız:))


Hoşcakalın,



















8 Haziran 2016 Çarşamba

TURGUT'UN ZAKKUMU









Zakkum çiçeğini sever misiniz?

Zakkum genellikle sıcak bölgelerde yetişen, susuzluğa çok dayanıklı, güzel çiçeklere sahip bir bitkidir.Ama kökleri ve yaprakları ne yazık ki zehirlidir.

Eskilerde büyüklerimizin sinirlendiğinde yada bir şeyi beğenmediğimizde söylenen o meşhur sözleri vardır ya affedersiniz "zıkkımın kökünü ye" diye.
İşte bu bitki için söylenmiş bir deyimdir.

Ama benim anlatacağım Zakkum bal gibi tatlı şirin mi şirin bir yer.

Datça gezimizin sonrası Marmaris'e doğru yola koyulduk. Rotamız Marmaris'in şirin köyü Turgut'tu.
Burada Zakkum Restoranı bulacak ve güzel yemeklerinden tadacaktık.
Yolumuzun üzerinde Kız kumu vardı. Bir çoğunuz burayı bilir ve denizin üzerinden yürümüşsünüzdür eminim.

 
 

 

Bilmeyenler için küçük bilgi vermeden geçmeyeyim. Koyun tam ortasından oluşan kum yükseltisinde yürüdüğünüz zaman sanki denizin üzerinden yürüyor gibi oluyorsunuz.

Hadi hikayesini de anlatalım.

Zamanında kralın kızı bir balıkçıya aşık olur. Gece olunca gizli gizli balıkçıyla lamba ile işaretleşip buluşur. Bunu öğrenen kral adamlarına haber verip o balıkçıyı bulmalarını söyler. Bir gece kızla balıkçı tam buluşacakları sırada kralın adamları gelir .Kızda adamlardan kaçıp balıkçıya doğru giderken denizde attığı her adım kuma dönüşür .Kral ın adamları balıkçıyı vuralım diye attıkları ok kızın sırtına denk gelir .Kızın sırtından akan kanla deniz kırmızıya bulanır.Balıkçı kızı alarak oradan uzaklaşır. Ve bir daha onlardan haber alınamaz.

Umarım kız iyileşmiş. Mutlu mesut yaşamışlardır:))

Biz burada fazla oyalanmadan yolumuza devam ettik.
Marmaris in muhteşem koy ve ormanlarının içerisinden geçerek Turgut a geldik.







Burası küçücük  bir koy. Sadece bir kaç tesis var.Gayet acıkmıştık. Burada köy tavuğunu çok güzel pişiriyorlarmış. Ama sorduğumuzda pişmesinin 3 saat sürdüğünü söylediler. Bizde kalamar, ahtapot, kabak çiçeği dolmalarının tadına baktık. Gayet lezzetliydi.





Sonrasında arka masamızda oturan bir hanımefendi ve beyefendiyle sohbete başladık . Sohbet o kadar güzeldi ki  sadece yemek için geldiğimiz bu yerde konaklayıp ve birlikte akşam yemeği yemeye karar verdik.

Sevgili Nilgün ablam ve Selim abi . Marmaris İçmelerde yazlıkları olduğu halde neredeyse her gün Turgut a gelen bir aile. Senelerdir buranın müdavimi.
Bir de tonton mu tonton babaları Ekmelettin amcamız var. Eşim ve Ekmelettin amcanın muhabetleri
çok tatlıydı. Eşimin mp3un  deki latin müziklerini dinleyip beraberinde söylemesini izlemek gerçekten çok güzeldi.








Hava karamaya başlamıştı.Koydan bir kaç fotoğraf çekerek bu anları ölümsüzleştirdim.



 
 
 










Akşam yemeği için üç saatte pişen gezenti tavuğumuzu hazırlamaları için siparişi verip .Restoranın arkasındaki bungalovlarda konaklamak için de rezervasyonumuzu yapmıştık.

Denizin kenarında masamızı kurup mehtaplı bir gecede yeni dostlarımızla  yemeğimizi yedik.
Yemekler ve muhabbet çok güzeldi.






Kaldığımız bungalov evlerde gayet rahat ve temizdi. Sabah kalkıp mis gibi çam kokusunu içimize çekip kahvaltımız yaptık.Kahvaltı sonrası denizimize girip. Orhaniye ye doğru yola koyulduk.
Turgut un meşhur bir şelalesi varmış. Biz vakit ayırıp gidemedik. Sonrasında netten araştırıp okuyunca gitmediğimize pişman olduk.
 
 
 
 
 
Gelelim klasik sorularımıza;

Nasıl gidilir?
Niçin gidilir?

Marmaris in kalabalığından kaçıp kafa dinlemek için ve ustanın yaptığı gezenti tavuktan yemek için yazın her günü her daim gidebilirsiniz.
Marmaris'ten Orhaniye ye doğru yolu takip ettiğinizde Kız kumunu geçtikten sonra:))

Yurdumun cennet köşeleri, güzel denizleri, koyları yazmakla bitmez.
Ama en azından bazılarınıza rehber olabildiysem ne mutlu bana.


Bol gezmeli, eğlenmeli günlere..