10 Mayıs 2016 Salı

BADEM GİBİ NEFİSS DATÇA



"Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça Yarımadası'na bırakır."
Strabon
 
 

Baharın o güzel günleri gelmeye, etraf yeşermeye, kuşlar cıvıldamaya başladığında içimi bir tatil havası kaplar.(Laf aramızda kaplamadığı an yok gibi:)) Bu yaz nereye gidebiliriz diye planlar yapmaya başlarım.

Çoğu çocuklu ailenin yaptığı gibi tatil köyü, her şey dahil sistemler geride kalmış.Artık oğlumuzun bizimle tatile gelmeyi istemediği dönemler başlamıştır.

2014 yılı yazıydı.

İlkokul öğretmenimin Datça ya yerleştiğini öğrendiğim anda Ege ve Akdeniz de hala görmemiş olduğum yerler olduğu gerçeğiyle yüz yüze kaldım. Bu nadide güzel köşeyi nasıl olup ta görmeden geçebilmiştim. Yolu çok dar bozuk diye hep kandırılmışım:))

İçimi o kadar heyecan kaplamıştı ki. İlkokul öğretmenimi 35 yıl üzerine, Can Yücel in Datça'sını ise ilk kez görecektim.
12 saatlik bir araba yolculuğu sonrasında sonunda Marmaristeydik. Buraya da gelmeyeli çok olmuştu. Bu yarımadayı oldum olası çok severim. Marmaris Datça yoluna devam ettiğimizde bir tarafımız Ege bir tarafımız Akdeniz. Böyle bir güzellik olamaz.

Datça'nın merkezinde öğretmenimin evinin hemen arkasındaki bir apart ta yer ayırttık.
Taş Apart












Mütevazi sabah kahvaltı soframız:))






Öğretmenime ziyaret saati gelip çatmıştı. Kapıyı çalıp karşımızda o güzel kadını gördüğümde kalbim yerinden çıkacaktı.
Yaş almış ama hala dinamik bir kadın vardı karşımızda. Çok şık beyaz bir bluz, takıları ve dudağındaki rujuyla tamamen çocukluğumdaki hayallerle örtüşüyordu.







Bize kendi elleriyle yaptığı kahvelerin sunumu onun asilliğini ortaya çıkarıyordu.
Kahvelerimizi yudumlarken eski günlerden bol bol  sohbet ettik.




Öğretmenimizin kız Rana ablanın kedisi Efecan ı ve diğer dört şimdi beş: ) kedisini de severek
zamanımızı doldurduk.


Datça dan ayrılmadan tekrar uğrayacağımız sözünü vererek oradan ayrıldık.

İnsanın şekillenip yoğrulmasında ki ilk basamak bence ilkokul yıllarıdır. O yıllarda aldığın eğitim, terbiye ve disiplini ailen kadar öğretmenine de borçlusundur.

Bence bizler  Nevin Aysan gibi İstanbul hanımefendisi bir kadın tarafından eğitim aldığımız için çok şanslı kişileriz.

Sıra Datça'yı gezmeye gelmişti. Taş Apart'ın sahibi Tuna kardeşimiz sayesinde bir plan belirlemiştik.
İlk Palamutbükün den başladık.


Datça merkezden dar ve virajlı 25 kmlik bir yol sonrasında Palamutbükü'ne vardık. Tertemiz mas mavi bir deniz. Çakıl taşlarıyla kaplı bir kumsal.
Hemen denize koştuğumu ve denizden çıkmakta zorlandığımı hatırlıyorum.
Sahilde bir sürü restoran ve  kafeterya vardı. Bizim önünden denize girdiğimiz yerin adını ne yazık ki hatırlayamadım. Ama orada yediğimiz çok lezzetli  yemekleri hala unutamadım.






Akşam karanlığı çökmeden yavaş yavaş sahilden güzel manzaralar eşliğinde Ovabükü' ne geldik.
Akşam yemeğimizi Ovabükünde Poyraz restoranda yedik. Mezeleri ve ızgaraları inanın muhteşemdi. Tabii gece arabayı kullanmak bana kaldı. Önceden bilmediğim virajlı karanlık yol.
20 km hızla 1 saatte geri dönebildik. Sonraki gecelerde tecrübelendim. Hızımız 40 km ye çıktı:))))

Bu muhteşem yemekleri bir daha tatmak için geçtiğimiz sene de burada konakladık.
Yazın rezervasyonsuz geldiğinizde yer bulmakta zorlanabileceğiniz denizin kenarında salaş bir restoran.

Ertesi gün başka bir koy başka bir keşif yapmak istedik.
Rotamız Kızılbük Gabaklar pansiyon.


Hayıtbükünden sonraki koya küçük daracık bir yoldan geçebiliyorsunuz. Eskiden bu yolda olmadığından sadece denizden ulaşım sağlanıyormuş.
Koyun denizi Palamut bükü kadar güzel olmasa da manzarası görülmeye değerdi.
Akşam yemeğimizi de burada yedik. Yemekler güzel olsa bile bir çift güler yüz, özenli bir sunum olmadığından ne yazık ki burası bizde güzel bir etki bırakamadı.





Üçüncü günümüzü tekne turuna ayırmıştık. Datça merkezden bindiğimiz küçük bir tekneyle Datça'nın o cennet koylarını birer birer gezdik.Kargı koyu, Akvaryum koyu, Domuz çukuru ve Hayıtbükü bir çok koyda denize girerek günümüzü bitirdik.







Akşam yemeği için bu sefer Datça merkezdeki bir restoranı seçtik.

Cullinarium restaurant.

Limanın hemen üzerinde, güzel manzaralı, Türk bir bey ile Alman eşinin işlettiği sade ama şık bir restoran burası. Alman bayan Ulrike sipariş ve servislerimiz ile bizzat ilgilendi. Sonrasında şef olan kocasıyla da tanıştık.
Tamamen kendimizi Ulrike hanımın önerdikleri yemeklere bıraktık.
Ravioli çeşitlerinden oluşan bir tabak, Karides ve balıklı kabak çiçeği dolması ve Orfoz balığı ızgarası muhteşemdi.
Yemek sonrasında muhteşem bir tatlı tabağıyla kapanışı yaptık.Ortam ve yemekler o kadar özeldi ki resim çektirmek ve çekmek aklıma bile gelmemiş.;))
Datça merkezde bir gecenizi buraya ayırmanızı tavsiye ederim. İnternet sitelerinde fiyatlı menüleri bulunmakta.

Artık Datça ya ayırdığımız zaman bitmişti. Öğretmenime uğrayıp gelecek sene tekrar geleceğimiz sözünü vererek buradan ayrıldık.




Datça'nın gezilecek görülecek yerleri burada anlatmakla bitmez.Eski  Datça, Knidos ve bir sürü dantel gibi işlenmiş koylarını görmek için bu sene Datça rotanız olsun.

Gelelim klasik sorularımıza,

Ne zaman ,Kiminle,Nasıl gidilir?

Kendi arabanızla ,ailece,Mayıs Kasım ayları arasında her zaman gidebilirsiniz.

Araba tuttu ,ayağım şişti, yol çok uzun derseniz Bodrum'a uçakla gelip oradan Feribot ile Datça ya geçebilirsiniz.


Biz Datça dan dönüşte Tuna kardeşimizden tavsiyesini aldığımız Marmaris in Turgut köyündeki
bir restorana Gezenti tavuk yemeğe gittik:))) Oraya da bayıldık.Hatta bir gece de konakladık.
Bir sonraki yazımda burayı anlatacağım sizlere..

Sağlıcakla kalın,





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder