16 Ekim 2016 Pazar

KUZEYİN SAKLI GÜZELİ ROMANYA








Anne tarafından Romanya kökenimin bulunması bu ülke hakkında daha fazla bilgi sahibi
olmama, okumama neden olsa da.
Çok okuyan mı? çok gezen mi ? demişler.
Her zaman gezen tabii ki:))


Peki Romanya deyince ilk aklınıza ne gelir??

Bu soruyu yaklaşık yirmi otuz arkadaşıma sordum. En  çok verilen cevaplar sırasıyla şöyleydi.

1.Karpatların Maradonası  Hagi
2-Romanlar(Çingene)
3-Kızlar
4-Dracula

Bir çok kişi ise verecek cevap bulamadı. Çünkü bu ülke hakkında pek de fikirleri yoktu.

O zaman  2015 Eylül ayında yaptığım Romanya gezimi anlatmaya  Romanlar ile Romenler arasındaki farklı açıklamak ile başlayalım.

Herkes tarafından yanlış bir algı vardır. Romanya da romanlar(çingene) yaşar. Evet yaşar.
Tabii ki azınlık olarak. Nüfusun  %2-3 ü civarı. Türkiye de olduğu gibi. İzmir, Tekirdağ, Edirne, İstanbul da bir çok roman vatandaşımız vardır.
Ama Romanya'nın halkının büyük çoğunluğu Romen'dir.
Çok eski yıllarda Roma imparatorluğunun hakimiyeti altında uzun bir süre kalan Romanya'da yaşayan Romalılar bu bölgeyi terk etmeyip yaşamaya devam etmeleri sonucu Romen etnik grubu oluşmuş. Dilleri Hint Avrupa dil kökeninden İtalyanca ve İspanyolcaya çok benzerlik taşımaktadır.

 Romanya ya nasıl gittik:

2015  Kurban bayramı tatilinde son dakika kararıyla Hitit tur dan uygun fiyatlı bir Romanya turu satın aldık.

Akşam saatlerinde Kadıköy'den bindiğimiz tur otobüsümüz ile  gezimiz başladı.
Normalde Balkan turlarının güzergahı Kadıköy-Beşiktaş -Bakırköy dür. Bizim otobüs baktım Bakırköy'e doğru gidiyor. 
Durun nereye Beşiktaş yolcusunu almıyor muyuz??
Şoförümüz  İstanbul'u pek bilmediğinden dönüşü kaçırmış. Benim yönlendirmelerim sonucunda Beşiktaş'taki yolcularımızı da alıp  sınıra doğru yola çıktık:))
Maceralı bir tur olacağı daha buradan belli olmuştu.

Bulgaristan sınırına geldiğimizde onlarca otobüs arasından kimin otobüsü seçilip x ray e girmek için boşaltıldı. Tabii ki bizim.
Evet pılımızı pırtımızı toplayıp otobüsü terk ettik. Otobüsümüz taranırken bizde sınırdan tek tek geçerek otobüsümüzün işinin bitmesini bekledik.
Ve bir kaç saat bekleme sonucunda Bulgaristan'daydık.
Romanya ya doğru yaklaşırken gün zaten aydınlanmıştı. Küçük bir kır gazinosunda kahvaltı yaparak kendimize geldik.Rusçuk yoluyla Bulgaristan ile Romanya'yı ayıran Dostluk köprüsüne geldik.
Ama köprüde hiç bitmeyen bir tadilat varmış. Orada da biraz bekleme sonucunda Romanya topraklarına vasıl olduk.









Yurt içi yada yurt dışında yeni bir şehir e gittiğimde hep bir beklentim vardır. Bükreş hakkında çok büyük bir beklentim yoktu. Ama  bu şehir beni çok şaşırttı.
Bükreş e neden Doğu'nun Paris i denildiğini bu gezi sayesinde anladım.

Öncelikle Bükreş yürüyerek gezilecek kadar küçük bir şehir değil. Otele gitmeden önce tur otobüsüyle panoramik bir tur gerçekleştirdik.
Dünyanın ikinci büyük yönetim binası olan Parlamento Binası ilk uğrak yerimizdi.
Sonrasında Şanzelize den etkilenerek yapılan bulvar ve Zafer takının oradan geçtik. Zafer takı tadilatta olduğundan pek de gördük sayılmaz.
Odeon tiyatrosunun önünde Atatürk büstünü gördüğümüzde ise otobüsümüz sola yattı. Çünkü hepimiz camlardan gurur duyarak büstü görmeye çalıştık.



















N


Bu arada turumuzun maskotu küçük gezginimizle tanıştırayım sizi.
Arel gezimiz boyunca turumuza renk katan bir miniğimiz.


Panoramik şehir turumuz bittikten sonra otelimize  giriş yaptık. Rin Grand Otel 4 yıldızlı gayet şık bir oteldi. Biraz dinlendikten sonra akşam yemeği ve Bükreş 'i daha iyi tanımak için şehir merkezine gittik.

Hiç bilmediğiniz bir şehri nasıl gezersiniz? Normalde gitmeden önce internetten biraz çalışıp nereleri ünlü, nerede yemek yenir diye araştırarak tabii ki. Ama tur la gitmenin rehaveti içinde şehirle ilgili hiç bir bilgiye sahip değildik. Yüreğimizin  götürdüğü yere doğru yürüyerek şehirde bir kaç saat dolaştık.





Dur ya daha çekme:))











 Çiçeklere bayıldım.




Şehri gezip  dolaştığımızı zannederken eski şehir(old town) tarafını hiç gezmediğimizi fark ettik. Esas olay buradaymış. Çok şık kafeler,  restoranlar, bar ve publarla doluydu burası. Bir tanesinde oturarak birer içecek keyfi yaptık.


Günün yorgunluğu artık vurmaya başlamıştı. Bükreş'in gece hayatı için yarını beklemeye karar vererek eski şehirden ayrılıp otele doğru yola koyulduk.

Romanya da taksiler ile ilgili önemli not:
Otelimiz şehrin biraz dışında olduğundan rehberimiz Speed taxi 1,39 lei yazan taksileri kullanmamız için bizi uyarmıştı. Otelden  bu taksilerle gidip 10 Lei(8 TL) ye şehir merkezine varmıştık. Dönüşte bulduğumuz ilk taksiye binince taksimetrenin dönüşünü hiç unutmayacağım.Daha 1-2 km de 10-15-20-25 lei taksimetre uçuyordu. Hemen taksiyi durdurmasak  otele kadar 100 lei bulacaktı. 
Şoförü dövmekten beter ettik ama:)) Yolun ortasında da kalakaldık. Neyse ki insaflı bir taksi şoförüne rastlayıp otelimize geri dönebildik.



2.GÜN

Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı otelden yaptıktan sonra Transilvanya  bölgesine turumuz başladı.

Bu bölge ile ilgili biraz bilgi verelim.

Bükreş'in kuzeyinde Karpat dağlarıyla Transilvanya Alpleri arasında kalan bölge. Şatoları ve Drakulası ile ünlenmiş.

Dracula diye anılan Vlad Tepeş bir Eflak kralının oğlu. Çok zalim, acımasız ve piskopat ruhuyla 20.000 askeri kazığa geçirmesiyle ünlenmiş.  Hepimizin bildiği  namı değer  Kazıklı Voyvoda.
Öldürttüğü insanlarının kanını içtiği söylentisiyle adı Dracula ya çıkmış.

Vlad Tepeş in hayatını okurken rastladığım ufak bir detayı sizinle paylaşmak isterim.
3.Vlad Osmanlıya devşirme olarak getirilen bir çocuk. Fatih Sultan Mehmet ile de aynı yaşlarda olduğundan zamanında kan kardeşi olmuşlar. Fatih Sultan Mehmet  tarafından Eflak beyliğinin başına vali olarak atanmış ama sonrasında Osmanlının başına büyük bela olmuş.
Günümüzde de örneklerini gördüğümüz gibi bir hikaye.


Bükreş'ten yaklaşık iki saatlik bir  yolculuk sonrası sonrasında güzel manzaralar eşliğinde bir tepeye doğru tırmanmaya başladık. Buradaki evlerin çatıları dik. Kışları çok kar yağdığı belli oluyor.






Sinai şehri ve Peles Şatosu ilk durağımız.



Şatonun dışı çok ihtişamlı. İçini gezmek isterseniz grup halinde içeriye  alıyorlar. İçeride resim çekmek isterseniz onun içinde ayrı para ödüyorsunuz. Biz aramızda bir kişiyi seçerek foto çekme görevini ona verdik. Ama içerinin güzelliğini gördüğümüzde fotoğraf çekmeden duramadık. Sürekli müze görevlilerinden uyarı ala ala neyse ki dışarı atılmadan müzeyi gezmeyi başardık.
İşte  müzeden bazı görüntüler.















































































































Peles  Şatosunun içi  kadar bahçesi  de ayrı  bir güzel.





























Dağ çileği almadan olmazdı tabii..






Evet sırada meşhur Bran şehri ve Drakulanın şatosu var. Şatoya çıkış bana Sümela Manastırını hatırlattı.

































































Şatoda çok görülecek bir şey yok. Zaten vaktimiz kısıtlı olduğundan
Bran şatosunu gezdikten sonra şehrin içinde hediyelik eşya satan dükkanları ve  standları gezdik.
O sırada oda ne Kurtoskalacs( Kürtoş) görmez miyim. Macarların meşhur tatlısı.
Hemen sıcak sıcak birer tane aldık. Otobüse döndüğümüzde herkesin elinde bir kürtoş fındıklı çikolatalı, sade hepsinden birbirimize  verip yememiz çok zevkliydi.
Döndükten sonra yaptığım araştırmalarda Romanya da Macar azınlığın en çok
yaşadığı bölgenin bu bölge olduğunu öğrendim. Kürtoşun  burada ne aradığı belli oldu.
Sırada en çok sevdiğim şehir Braşov var. Arnavut kaldırımlı yolları, renkli evleriyle beni orta çağ da gibi hissettiren şehir. Bir meydanın etrafında paralel sokaklar. Küçük kafeler restoranlar.
Burada çok zaman geçiremediğimiz için kesin tekrar gelip göreceğim.

  



















Güzel Braşov'ada veda edip .Bükreş'e otelimize doğru yola koyulduk.
Otele geldiğimizde etrafta bir şenlik. Yemek salonunda bir düğün organizasyonu varmış.
Kıyafetler ve saçlar 1980 yıllarının modası.
Ortada Ciguli benzeri bir adam şarkı söylüyor ve davetlilerde dans ediyorlar. İnanın şarkılar ve eğlence çok güzeldi. Uzun bir süre düğünü izledik.
Sonrasında turdan arkadaşlarla toplanıp Bükreş gece hayatına akış yaptık.
Eski şehir bölgesinde güzel bir restoranda yemeğimizi yiyip barlar bölgesinde insanların nasıl eğlendiğini izledik. Kızlar erkekler barlarda sohbet ediyor içkilerini yudumluyor. Ne  kimse kimseye bakıyor. Ne laf atan ne kavga eden var. Burada içki şişede durduğu gibi duruyor.
 Gezimiz yazık ki iki gece ile sınırlı olduğundan Romanya'ya doyamadım. En yakın zamanda
 tekrarı için sabırsızlanıyorum.
Klasik sorularımıza gelelim.

Nasıl gidilir?

Neden gidilir?

Ne zaman gidilir?

Normalde çok ucuza Romanya turları var. Ama ben olsam Romanya'ya dolu dolu 5 gün ayırdım.
Önce uçakla Bükreş. Orada  2 gün Sonra araba kiralayıp Sinai, Bran, Braşova gider oralara da 3 gün kalırdım.

Son söz:

Benimle bu tura katılan canım arkadaşlarım Gülnur ve Şenay'a, turumuza renk katan minik adam Arel'ime, annesi Sibel ve babasına, Nagoş ve Demoş'a ve annelerine, Rahşan' a,
güzel fotoğraflar için Gözde' ye eksikleri de olsa genede bize güzel bir gezi gerçekleştiren Hitit Tura teşekkürler.

Sağlıcakla kalın ,









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder